17 Kasım 2014 Pazartesi

CESETLER MERDİVENİ - AGATHA CHRISTIE

Kitabın orjinal adı, " The body in the library ". Ne düşünerek değiştirdiler acaba? Dikkat ettim Altın Kitaplardan çıkan kitapların adlarıyla orijinal adlar çok farklı oluyor.
Agatha Christie sayısız kitapları olan dünyanın belki de en iyi polisiye yazarı. Belli bir şablonu var, bazı değişikliklerle bunun üzerine inşa ediyor romanlarını.






Bir şato, burada yaşayan yaşlı bir karı koca, hizmetçiler, uşaklar, illa ki bir kütüphane ve tabii ki kütüphanede buluna ceset. Ama o kadar usta bir yazar ki her romanı aynı merak ve heyacanla okunuyor.





Kitabın başlangıcında Bantry'lerin kütüphanesinde genç ve güzel bir kızın cesedi bulunur. Polisler gelir ve soruşturma başlar. Bu arada yaşlı bir bayan olan bayan Bantry'nin yakın arkadaşı Miss Marble geçmişte bir takım cinayetlerin çözülmesinde polise yardımcı olmuştur. Bayan Bantry bu arkadaşına bu konularda çok güvendiğinden onu da çağırır. Cesedin Ruby Keene adlı bir dansöze ait olduğu anlaşılır. Hemen kızla ilişkileri olanlar soruşturulmaya başlanır. Açıkcası bu soruşturmalar sırasında katili tahmin edemiyorsunuz. Bu da Agatha Christie'nin ustalık farkı herhalde.






Bir otelde kalan ve bir kaza sonucu engelli olan Bay Jafferson'dan bile şüphe ettim açıkcası ama katil hiç beklenmedik biri çıkıyor. :)
Bu arada hiç ilgisiz bir yerde yanan bir arabada başka bir genç kız cesedi bulunur. Soruşturma, iki cinayet arasındaki bağlantıların araştırılmasıyla daha da heyecanlı hale gelir. Polisiye seviyorsanız mutlaka Agatha Christie ' de seviyorsunuzdur. Bu da yazarın bence en güzel romanlarından biri. Okumanızı tavsiye ediyorum.

Kitap Altın Kitaplar Yayınevinden Ekim 2012 yılında çıkmış. Gönül Suveren çevirmiş.

4 Kasım 2014 Salı

TATLI RÜYALAR - ALPER CANIGÜZ




Hector Berlioz'un annesi Türk, babası ise Fransızdır. Türkiye'de yaşamaktadır. Bir gün gazetede gördüğü bir iş ilanı yaşamını altüst eder. İlanda, " Hayatımı satıyorum. 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen, sağlıklı genç hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasından randevu alabilirler " demektedir.





Alper Canıgüz'ün galiba ikinci romanı " Tatlı Rüyalar ." Kapağında yazdığı gibi komedi ve psiko-absürd. Ama romantiklik neresinde ben anlayamadım. Belki sonu biraz.







Hector ilanı okur okumaz bu kişiyle tanışmak için telefon ediyor ve karşısına bir kadın çıkıyor. Hector ile kadın arasında tartışmalı geçen telefon konuşması sonrasında Hector randevu alması gerektiğini hatırlıyor, bu sefer de isminin Fransız ismi olması kadında kuşku uyandırsa da randevuyu veriyor.








Hector randevu saatini biraz geçe Kartal'da bir apartmanın arkasında inşa edilmiş harabe bir müştemilat olan yere varıyor. Kendisini bisiklet tamircisi zanneden ve geç kaldığı için fırça çeken ilan sahibi Hamit'le böylece tanışıyor.






Hector, hayatının bir bölümünü satın alacağı adama, yaşam hikayesini anlatmaya başlıyor.

            " Annem orta sınıf bir ailenin on bir çocuğunun en küçüğüymüş. Güzel ve akıllıymış. Liseyi bitirdikten sonra ailesinin onu daha fazla okutmayacağını bildiğinden artist olmak için Cannes'a kaçmış. Burada babamla - ki o bir Fransız idi - tanışmışlar ve evlenmişler. Babam Amerikan - Fransız ortak yapımı bir korku filminin yapımcılığını üstlenmişti. Filmin setinde vampir rolündeki bir Amerikalıyla kavga etmiş ve adam babamı ısırmış. Babam ölmüş. Annem de ressamlara modellik etmek için Paris'e yerleşmiş. Daha sonra Türkiye'ye yerleştik ve annem de birkaç ay önce öldü. "







Romanda bu giriş bölümünün ardından Profesör Fişek Olcayto ve Şevket Hakan Tunçel karşılaşmaları ve Tunçel'in rüyasında, Hector Belioz olarak uyandığını anlatmasıyla roman bu boyuta taşınıyor.






Romandaki psikoloji derslerinin geçtiği okuldaki tartışmalar okuyucuyu sıkmayacak şekilde basit olarak anlatılmış. Ama profesör Fişek'in çok da işinin ehli biri olmadığını, zaman zaman Şevket Hakan Tunçel'in zekası karşısında aciz durumlara düştüğünü görüyoruz.

Bu romanı anlatmak çok zor aslında. tamamen absürd olaylar ve diyaloglarla dolu. Ama Alper Canıgüz'ün diğer kitapları gibi mutlaka okunması gerekir.

Arka Kapak :

Türk bir anne ile Fransız bir babadan olma Hector Berlioz -kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türk'üdür- sıradan bir pazar sabahı kahvaltı ederken bir ilan okur ve "hayatı değişir"... "Hayatımı satıyorum! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasına başvurarak randevu alabilirler." 
Genç yazar Alper Canıgüz'ün ilk romanı yukarıda tırnak içine alınan ilanla başlar. Tatlı Rüyalar, kitabın alt başlığında da belirtildiği gibi, gerçekten 'psiko-absürd' ve de 'romantik komedi'. Zekice kurgulanmış, bir ilk kitaptan -alışıldığı üzere- beklenmeyecek kadar iyi yazılmış, kıvrak dilli, özellikle de saçma, komik ve psikolojik... Gerçek bir serüven, gerçek bir roman... Romana sonundan bakarsanız, matrak bir romantizm de bulabilirsiniz. İşin psikoloji kısmına gelince... Yazarımız her ne kadar 1969 doğumlu genç bir psikolog ise de, burada mesleğini kötü temsil ettiği bile söylenebilir. Binyıl Kitap ekinde yayımlanan söyleşisindeki ifadeleriyle aktaralım durumu: "Tatlı Rüyalar'da psikolojinin kullanımdan ziyade 'kötüye kullanımı' mevcuttur. Psikoloji nedir ne değildir, bu konuda çoğunluğun kafasının karışık olduğunu biliyorum. Davranış örüntüleri hakkında büyük bilgi birikimine sahip olmakla birlikte iş, insan ruhunun ne menem bir şey olduğu konusuna gelince psikologların durumu da daha parlak değil diye düşünüyorum. İşte kitaptaki 'psikoloji parodisi' bununla ilgilidir." Tatlı Rüyalar, "uzun süredir keyifli bir kitap okumadım" diyenlere hiç çekinmeden " aradığınız işte bu" diye tavsiye edebileceğiniz bir kitap
Türkçe
186 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 13 x 20 cm 
İstanbul, 2007
ISBN : 9789754707885

3 Kasım 2014 Pazartesi

CEHENNEM ÇİÇEĞİ - ALPER CANIGÜZ

Gene Alper Canıgüz, gene kahramanımız  beş yaşında. Bence Alper Canıgüz şu sıralar en önemli Türk yazarlarından birisi. Psiko-Absürd, romantik ve komedi türlerini o kadar güzel harmanlıyor ki, kitaplarını okumaya başladıktan sonra elinizden bırakamıyorsunuz. " Oğullar ve Rencide Ruhlar " da roman kahramanımızın beş yaşında bir çocuk olması ve romanı onun yazmasını çok yadırgamıştım ama " Cehennem Çiçeği " nde bu durum doğal gelmeye başladı.






Kitap tamam komedi ama öyle okuyup geçemiyorsunuz. Altını çizmek, üzerinde düşünmek gereğini duyuyorsunuz. Evet roman kahramanımız beş yaşında bir çocuk. Ölen amcasının ölümü üzerine evlerinde araştırma yaparken bir resim bulur, resmin arkasında " Adalet " yazılıdır. Kahramanımız Adalet'in amcasının büyük aşkı olduğunu düşünür. Halbuki amcası Feriha ile evlidir.




Aynı sıralarda mahalleye yeni taşınmış olan Ümit'in kardeşi Mehmet'i boğarak öldürdüğünü öğrenir ama Alper Kamu burada bir gariplik olduğunu düşünerek bu gizemli olayı aydınlatmak amacıyla ailenin içine sızar.






Şimdi size kitaptan güldüren, düşündüren, hoşuma giden bazı kısımları aktarıyorum.

-  Gülmesi biraz dinince, " Tanrı gibi düşün " dedi babam, ki böyle bir yanıtı beklemiyordum. " İnanıyorsan varolup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür. "

- " Çocuğum havale geçirdi " çığlıklarıyla acil servise gösterişli bir giriş yapmaktaydık.

- " Ahh yanıyordu, doktor. Ateş, ateş.... Su gibiydi bütün vücudu. Hava alamıyordu çocuk, " şeklinde dört temel elementin üçünü içermekle beraber, doktorun sorusuna yanıt bağlamında hiçbir şey ifade etmeyen bir şeyler söyledi annem.

- " bari bir kan tahlili mi yaptırsak? " Röntgen, tomografi, EEG, MR, ampütasyon, beyin cerrahisi, karaciğer nakli gibi, sosyal sigortalar kurumunun bilaücret sağladığı muhteşem servislerin hiçbirinden yararlanamayacağımızı öğrenmenin şokunu üzerinden güçlükle atan annem, " bari bir kan tahliline " fitti şimdi.

- Burada olacak mısınız? diye sordum.
-" Ben olmasam bile başka iyi doktor abiler, ablalar var "diye teselli etmeye çalıştı beni ama bu kalbimi kırmak dışında bir işe yaramamıştı. Gerçi soruma olumlu yanıt verse, sırf onu tekrar görmek için ilaçlarımı almayacağımı anlamıştı belki de.

- Çok gelişmiş bir çocuk mu, az gelişmiş bir cüce mi yoksa sadece bir kabus muydum?

- Dünyanın tüm delileriyle aramdaki bu sessiz anlaşma hem hoşuma gidiyor, hem de biraz ürkütücü geliyordu bana.

- Yengem evde basılmaması gereken yerlerin altına mayın döşemediyse, bunun nedeni kan lekesinin çok zor çıkmasıymış.

Arka Kapak :

"Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür."

Dünyanın en küçük dedektifi geri döndü.

Alper Kamu 9 yıl sonra, hâlâ 5 yaşında.

Alper Canıgüz'ün eşsiz kahramanı Alper Kamu'yla birlikte her türlü şiddetin hüküm sürdüğü bir atmosferde, kırık hayatların, küllenmiş aşkların ve daha nice esrarın peşinde kara mizahla yüklü yeni bir yolculuğa çıkıyoruz.

Kahramanımız, bu kez bir çocuğun ölümü ve eski bir aşk hikayesinin ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için uğraşırken, "İnsanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmenin ne anlamı var ki?" diyen bir dedektife yakışacak şekilde, adalet kavramımızı sorguluyor.

Alper Kamu Cehennem Çiçeği; ilk üç romanıyla edebiyatımızda kendine özgü ayrıcalıklı bir yer edinen Alper Canıgüz'den kahkaha ve gözyaşının iç içe geçtiği büyülü bir serüven.
(Tanıtım Bülteninden)
Türkçe
224 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 13 x 19 cm 
Ankara, 2013
ISBN : 9786055162085