15 Aralık 2012 Cumartesi

Her Temas İz Bırakır - Emrah SERBES







Bir Ankara'lı olarak itiraf edeyim bu diziyi hiç izlemedim. Çevremdeki bir çok kişi israrla izlemem gerektiğini, Anakara ve Ankara'lıları çok iyi anlatan detaylar içerdiğini söylediler, dizi izlemeyi çok sevmediğim için başlamadım bile. Ama kitabını bulunca çok sevindim. Espirili, entrikası bol, içinde mutlaka kendinizden bir şey bulabileceğiniz bir polisiye. Vatandaş ve Türk polisi o kadar iyi anlatılmış ki bazen dehşete düşüyorsunuz ama düşününce bizim ülkemizde bu işlerin böyle yürüdüğünü ve anlatımın da doğru olduğunu kabul ediyorsunuz. Kızı Berna ile ilişkileri, beklenmeyen  kötü son çok ilginç.Okuyun, Ankara'lı iseniz mutlaka okuyun.















Emrah Serbes'in finali de çok gaddarca. Tam bir polisiye romanı. Aslında okudukça son tahmin edilebiliyor.
















Arka Kapak



Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı, Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri... ve Emniyet... Cinayet Masası. Behzat Ç., "yeni müktesebata" uyum sağlayamamış, lambur lumbur, "dişli" bir başkomiser. Müzik dinlemez, polis telsizi dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar. Herhangi bir siyasi görüşü yok. "İçimizden birinin" üçüncü sayfa haberlerine yansımış hali gibi, adı bile tam değil. 1. Amatör'de duran toplara iyi vuran bir stoperken, topçuluğu bırakıp başkalarını tekmelemeye başlamış. Mesela beş lira için kalbinden adam bıçaklayanları, on üç yaşında kızlara tecavüz eden, namus için en yakın akrabalarını vuranları... Kendi adalet anlayışı bakımından sorun yok; "it uğursuz" kimdir, belli gibi görünüyor... Ama acaba öyle mi? Behzat Ç.'yi ve onun adalet duygusunu da rahatsız eden işler olabiliyor bazen hayatta... At izinin it izine karıştığı bir cinayet... Kim, niye öldürsün bu kızı? Hem niye bu şekilde? Siyaset karışmış desek?.. Garip... Öğrenci âlemine, başka âlemlere, ama asıl polis âlemine dikiz atan, entrikası bereketli bir polisiye...

Yazar:Emrah Serbes

Sayfa Sayısı: 299
Baskı Yılı: 2006
Dili: Türkçe
Yayınevi: İletişim Yayıncılık






19 Kasım 2012 Pazartesi

İSTANBUL KİTAP FUARI, ULUSLARARASI SANAT FUARI




TÜYAP  fuar alanı olarak mükemmel tamam da gidip gelmek bir işkence. Bir de en az beş saatte falan geziliyor, akşam eve gelince külçe gibi yığılıyorsunuz. Tabi bu son yığılma eylemi ben yaştakiler için falan herhalde. :)) Bu seneki fuarların benim için ayrı bir önemi var çünkü oğlum Tunca, Editör ( Yayın yönetmeni ) olarak çalıştığı Tekin Yayınları standında duruyor, ablamın sanat galerisinin de Sanat Fuarında yeri var. Aşağıda bunlarla ilgili paylaşımlarım da olacak. Şimdi size bugün aldığım kitapları tanıtacağım.














2 adet Cemaliye Tüter'den yemek kitabı. Dünya mutfağı ve konserveler, turşular. 350 sayfa her biri beşer lira. Özel merakım olan konular da olduğu için görünce hemen aldım.
Ahmet Arif'in "Hasretinden Prangalar Eskittim". 40. yıl özel basımı oğlum bulmuş ve almış. Ahmet Arif'in tek kitabı budur ve harika şiirler vardır içinde. Evde bulunması, okunması gereken bir kitap. Bu kitabı başka bir zaman ayrıca paylaşacağım.
Laurent Gounelle'den" Mutlu Olmak İsteyen Adam." Yazarın "Tanrı Daima Tedbil-i kıyafet Gezer" adlı muhteşem kitabını daha önce yazmıştım. Okunacaklar listesinde ilk sıraya çıktı bile. 
"Herkesin bir Deniz Gezmiş Öyküsü Vardır "da Atilla Keskin, Gezmiş'i tanıyanların onunla beraber başlarından geçen öyküleri derlemiş.
"Edebiyat mutluluktur", Zülfü Livaneli'nin son kitabı. Onu da çok merak ediyorum.
"İstanbul Rumlarındann yemek tarifleri" - Sula Bozis'in yaşamını ve yemek tariflerini paylaştığı ilginç bir kitap.
Rus Edebiyatı yazıları, yayın yönetmenliğini oğlumun yaptığı, Ataol Behramoğlu'nun son kitabı. 











Ataol Behramoğlu'nun, Tunca'ya yazdığı imza sayfası.





Fuara gideceklere bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Bir kere ayağınıza rahat bir ayakkabı giyin. Mutlaka girişte fuar planı olan kitapçığı alın ve ona göre gezin. Yeme içme yerleri var ama ateş pahası. Bence suyunuzu bile yanınızda götürün. Her yerde kredi kartı geçiyor ve kitaplar %20 ile %50 arasında indirimli. Benden size bir tiyo bu indirime rağmen pazarlık edenler var ve başarılı olduklarını gördüm. Aşağıda kitap ve sanat fuarından görüntüler.


















Pazartesi olmasına rağmen çok kalabalıktı, okullar akın akın geliyorlar, aslında bu güzel bir olay tabi ama çocukların bağırış çağırışları yoruyor insanı. :))




















Çocukarin kitaplara ilgileri müthiş. Bakar mısınız ellerindeki kitap poşetlerine.













Tekin Yayınevi standı ve oğlum. Gezinen değil tabi, sakallı olan. :))










Sanat Fuarında ablamın galerisinden görüntüler. Selçuk Başaran resimleri bunlar.
















Ressam Bülent Yavuz Yılmaz tabloları.
















Ressam Elif Yılmaz.






















Galerinin genel görüntüsü ve ablam. Aramızdaki yaş farkını yazmıyorum, kızıyor. :)))


3 Kasım 2012 Cumartesi

ÜSTÜ KALSIN - CEMAL SÜREYA





Şiir kitabı okumayı en çok kalın bir roman okuduğum sıralar mola verdiğim aralarda seviyorum. Elimdeki Cemal Süreya'nın " Üstü Kalsın" kitabı 1012'de basılan 10. baskısı.
















Cemal Süreya'nın yaşam öyküsü de ilginç. Bilecik'e sürgün gönderilen bir Kürt ailesinin çocuğu ama bu kimliğini uzun süre saklıyor. Hatta Bazil Nikitin'in " Kürtler" adlı kitabını çeviriyor ama sadece adı ve soyadının baş harflerini imza olarak kullanıyor. Hep merak ederdim soyadı niye Süreyya değil de Süreya diye. Y'nin birini arkadaşıyla girdiği iddiada kaybetmiş. :))))
İlk şiiri " Şarkısı - beyaz " 8 Ocak 1958'de Mülkiye dergisinde çıkıyor. Halk diliyle yazması,zengin birikimi ve diri imgeleriyle kısa sürede sevilen bir şair oluyor.
Yaşamında bazı kırılma noktaları var. 4 kez evlenmesi, 29 ayrı evde oturması gibi.





                                         Ölüyorum tanrım
                               
                                         Bu da oldu işte

                                         Her ölüm erken ölümdür

                                         Biliyorum tanrım.

                                         Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

                                         Fena değildir..

                                         Üstü kalsın..


Bu şiir kitabın arka kapağı. Yapı Kredi Yayınları 2008 ilk baskısı. Kitabı yayına Doğan Hızlan hazırlamış. 


















                      

16 Ekim 2012 Salı

STRUMA HALİT KAKINÇ







Struma, 2. Dünya savaşı sırasında Nazi'lerden kaçan 769 Yahudi'yi Filistin'e götürmek üzere Romanya'nın Köstence limanından kalkan Panama bandıralı bir Bulgar gemisi. İstanbul açıklarında motoru bozuluyor ve yolcular gemide mahsur kalıyor. 72 gün sonra bir Sovyet denizlatısının batırdığı söyleniyor. Bu noktada Türk'lerin de suçlandığı başka rivayetler de var.













Kitap tabi ki gerçek bir olayı anlatıyor ve insanın etkilenmemesi mümkün değil. Ben oturduğum yer dolayısiyle  her gün geminin patladığı yerden geçiyorum ve tüylerim diken diken oluyor. Ama kitabın yazarı Halit Kakınç, tamamen yabancı kaynaklara dayanarak olayın öncesi, olay anı ve sonrası itibariyle bütün suçu Türkiye'ye atıyor. Burada bence Halit Kakınç'ın kimliğini soruşturmak gerekir.








Almanya gemide salgın hastalık olduğunu bildirerek Türkiye'ye yolcuların gemide kalması yönünde baskı yapıyor, İngiltere Filistin'e gönderilmemeleri konusunda tehdit ediyor. Bunun üzerine zaten motoru bozuk olan  gemiyi Türk hükümeti 23 Şubat'ta Sarayburnu açıklarından, Şile açıklarına çektiriyor ve 24 Şubat'ta da gemi patlıyor. 














Kitapta Romanya'da Nazi'lerin baskısı, geminin bulunuşu, gemiye bineceklerin hikayeleri ve geminin hazin sona kadar ki süreci anlatılmış. Üzüntü, merak ve heyecan içinde okunuyor.















Destek yayınlarından çıkan bu 231 sayfalık romanı bence mutlaka okuyor. Tarihin belli bir kesitini daha iyi anlayabilmek için.

8 Ekim 2012 Pazartesi

KIŞ BAHÇESİ ( KRISTİN HANNAH )

Krıstın Hannah'ı Ateşböceği Yolu'ndan biliyordum. Süper bir romandı. Yazarın adını görünce hiç düşünmeden  kitabı aldım. İlk yüz sayfada çok sıkıcıydı, başladığım bir kitabı yarım bırakmayı sevmediğimden devam ettim. İyi ki etmişim, roman inanılmaz bir dönüşle elinizden bırakamayacağınız bir şekilde akıcı, meraklı, sürükleyici bir hale geldi . Ve müthiş yoğun duygularla dolu bir finalle bitti. Başlarda çocuklarına ilgisiz, sevgisiz bir anne ile ayrı karekterlerde iki kızı arasında geçen bir hikaye olarak sürüyor.Bir masal giriyor devreye, masalın romanın içinde gittikçe uzamasına bir anlam veremiyorsunuz. Ama sonra o masaldan müthiş bir dram çıkıyor. Savaş ve aşkın bütün acımasız yanlarını görebiliyorsunuz. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.

















Kitap Pegasus Yayınları'ndan çıktı.Esra Kılıçcı çevirmiş. Özgün adı : Wınter Garden







Arka Kapak







Çok satan Ateşböceği Yolu kitabının yazarından, bir anne ile kızları arasındaki karmaşık bağlara ve geçmiş ile gelecek arasındaki yıkılmaz bağa dair sürükleyici, yürek sızlatacak kadar etkileyici ve güzel bir roman. Bazen annenin geçmişine bir kapı araladığında, kendi geleceğini bulursun! Meredith ve Nina Whitson birbirine taban tabana zıt karakterlerdeki kız kardeşlerdir. Biri evde kalıp çocuklarına bakmış ve aile işinin başına geçmiş, diğeriyse hayallerinin peşinden gidip dünyayı gezmiş ve ünlü bir foto muhabir olmuştur. Ancak sevgili babaları hastalandığında bu birbirine yabancı iki kadın, kendilerini yine bir arada, şimdi bile kızlarına herhangi bir avuntu vermeyen, aşırı mesafeli anneleri Anya’nın yanında bulacaktır. Anneleriyle aralarındaki tek bağ, onun, çocukluklarında bazı geceler kızlara anlattığı bir Rus masalıdır. Ölüm döşeğindeki babalarınınsa, hayatındaki kadınlardan son bir arzusu vardır. Anya kızlarına bir masal anlatacaktır; yıllar önce başladığı ama hiç bitirmediği o masalı. Hem de bu kez sonuna kadar. Bu masal daha önce duydukları hiçbir şeye benzememektedir; altmış yıldan uzun bir zamanı kapsayan, savaş mağduru Leningrad’da başlayıp günümüz Alaska’sına kadar uzanan, sürükleyici, gizemli bir aşk hikâyesi. Nina’nın gerçeği açığa çıkarma konusundaki saplantısı, onları annelerinin geçmişlerinde, ailelerini tümüyle sarsacak ve tamamen değiştirecek bir sır öğrenecekleri, beklenmedik bir yolculuğa sürükler. İlk sayfasından son sayfasına kadar büyüleyen Kış Bahçesi, hem epik bir aşk hikâyesi hem de yaşamları kesişen kadınların detaylı bir portresi olması bakımından nadir bulunur bir eser. İlham verici şiirsel yazımıyla, son sayfa okunduktan uzun süre sonra bile okuyucunun aklından çıkmayacak. “Okuyucular, anne ve kızlar yakınlaştıkça hem gülmekten hem de ağlamaktan kendilerini alamayacaklar.” -Publishers Weekl

1 Ekim 2012 Pazartesi

BORA'NIN KİTABI









Ayşe Kulin'in "Gizli Anların Yolcusu" adlı romanını okuyunca şaşırmıştım. Hiç beklemediğim bir konu vardı kitapta.
İki erkeğin büyük aşkı... Erkeklerden tekinin evli olması ise bu büyük aşkı gizli kılıyordu. Roman daha çok evli erkeğin hikayesiydi.
"Bora'nın Romanı"'nı ise bu sefer konuyu bilerek seçip aldım. Büyük aşkın öbür cephesini merak etmiştim.
Aynı akıcı üslupla anlatmıştı Kulin. Bora'nın yaşadığı gelgitler, zorluklar, acılar, başarılar insanı düşünmeye, anlamaya zorluyor.
Kendi ayakları üzerinde, kendi tercihleri ile yaşamaya karar vermiş Bora'nın yaşam öyküsü farkına varmak istemediğimiz (m) insanları, sorunlarını bir nebze de olsa bir göstermesi açısından önemli bence. Duru Türkçesi, güzel kurgusu ile her iki kitapta okumaya değer. Her iki kitabı peşpeşe okumanızı tavsiye ederim. 






Yorgunum!

Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”



Acımasız günlerin gölgesinde geçen çocukluğunun yaralarını sarmak ve geçmişini silmek için İstanbul'a gelen genç bir adam: Bora. Tar hayatını değiştiren aşkı bulup umudu yeşerdiğinde, geçmişi yeniden karşısına çıkacak ve kendi öyküsünü anlattığı Bora’nın Kitabı onu bir girdabın içine sürükleyecek.

Gizli Anların Yolcusu'ndan tanıdığımız Bora'nın hazin öyküsüyle Ayşe Kulin, sadece genç bir adamın kişisel varoluş mücadelesini değil, bu coğrafyanın zorlu koşullarında bir insan, bir âşık, bir birey olabilmenin imkânsızlığını da anlatıyor.

Bora'nın Kitabı kabuğundan sıyrılmaya ant içmiş insanların büyük mücadelesinin romanı.



29 Eylül 2012 Cumartesi

HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI- YAŞAR KEMAL

"Hüyükteki nar ağacı " son sahaf fuarından aldığım kitaplardan biri. 1982 yılında Toros Yayınları'ndan çıkmış. Çok sonraları YKY'dan da çıktığını biliyorum.


















Nedense aslında Yaşar Kemal'in romanlarını pek sevmem. Yaşar Kemal arka kapaktaki yazısında, " Bu romanı bugün yazsam başka biçimde yazarım. Ama bundaki yalınlığa, tazeliğe erişemem. " diyor. Doğru söylüyor. Bence bu romanı çok sonra yazdıklarından daha güzel.

Yaşar Kemal bu romanı 1951 yılında Kadirli'de yazmış ve kaybetmiş. Sonra 1966 yılında amcası annesinin sandığında buluyor ve Yaşar Kemal'e getiriyor.
Çok sade ve sürükleyici bir roman. 1950 li yıllarda Çukurova'ya traktörün gelmesi ve bunun sonucunda işsiz kalan tarım işçilerinin dramını anlatıyor. Aç kalma korkusunun insana neler yaptırabileceğini görüyoruz. İnsanlar bütün umutlarını kaybetmişken gene toprağa bel bağlıyorlar. Kutsallaştırılan bir nar ağacı ve halkın büyük dramı. Aslında konu olarak tipik bir Yaşar Kemal romanı.
Kitabın kapağını Turhan Selçuk çizmiş. Kapağı da romanın içeriği gibi sade ve güzel.

25 Eylül 2012 Salı

BEYOĞLU SAHAF FUARI

Eğer İstanbul'da yaşıyorsanız genç de olsanız yaşlı da olsanız mutlaka bu fuara gidin. Bütün standları doya doya, sindire sindire gezin. Ben öyle yaptım. Çocukluğumun, gençliğimin dergileri, gazeteleri, film afişleri, plakları, geçmişi yansıtan kartpostallar arasında zamanın nasıl geçtiğini anlamadan dolaştım. Hele bir de ilgili objelerle ilgili koleksiyon merakınız varsa saatlerce ayrılamazsınız. Şimdi sizi bugün fuarda çektiğim fotograflarla başbaşa bırakıyorum.







Ben fuar yazdım, afişi şimdi fark ettim festival diyor. Aradaki farkı anlayamadığım için düzeltmiyorum. :))









Ne kadar uzun süre oynamıştı. Demek o zamanlar insanlar tiyatroya gidiyorlarmış. :)) Bir oyun senelerce oynadığına göre.

















Cumhuriyet ya. 40 sene önce de aynı, şimdi de. Süper.
























Plaklar, plaklar. Çok pahalı satıyorlar. Ama bayağı meraklısı var.







İşte efsaneler. Evde , okulda gizli gizli okunurdu nedense. Kitap kitaptır bıraksalar rahatça okusaydık. Koskoca Cumhurbaşkanımız Özal bile her yerde okurdu. :))







 Bir kaç kitap aldım fuardan, onları da sonra paylaşacağım.

24 Eylül 2012 Pazartesi

BİR NEFES İSTANBUL

Her yerde Aret Vartanyan'ın ilk kitabı diye geçiyor. Ama bir kitabı daha olduğunu çok iyi biliyorum. Adını hatırlamıyorum ama sohbet tadında çok rahat okunun bir kitaptı.
Aret Vartanyan Yunanistan'da yaşarken bir haftalığına İstanbul'a geliyor, döndükten sonra İstanbul'u unutamıyor. Üç ay sonra İstanbul hakkında bir roman yazmayı düşünüyor. Eşyalarını toplaması iki gün sürüyor. Sonra ver elini İstanbul
Romanda Rum, Ermeni, Yahudi, Kürt, Alevi, eşcinsel, zengin, yoksul bütün bunların birarada yaşadığı belirtilerek bunun getirdiği korkular, arayışlar, maskeler irdeleniyor. Kitabın başında bir çok ünlü kişi de İstanbul hakkında kısa yazılar yazmış. Beyazıt Öztürk, " Ben öldükten sonra başkaları yaşayacak diye kıskandığım şehir " demiş. :)) Cüneyt Ayral, " İstanbul maceradır başlı başına. Acımasız.... Nasılsın diye sormaz, alır götürür insanın gönlünü; ama Ayşe olur ama Anuşka ama Marika. Bir sevdadır gönülleri büyütür... "









" Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul... "  Bu kitapta yok Yahya Kemal'in bir mırası aklıma geldi yazdım.  :))





Arka Kapak

Bu kez seninle İstanbul'u ve İstanbul'daki seni, beni yaşıyoruz. Yolculuğumuzun tanıkları var bu defa. İstanbullular ve İstanbul'da yaşayanlar... Zengini, yoksulu, Kürdü, Alevisi, muhafazakârı marjinali, Ermenisi, Rumu, Musevisi... Onlarca renk, onlarca doku... Bu satırlar, bazılarının ütopya dediğinin küçük bir yansımasının, umudunun romanını yaratıyor. Birarada yaşayabilmenin hikâyesini... İstanbul'un sokaklarına karışırken senin, benim, yaşamlarımızın, aşklarımızın, içimizde kalanların, hayallerimizin, korkularımızın, umutlarımızın, yalnızlığımızın, hayat koşuşturmamızın, yeni binyılın insanlarının gel-gitlerinin arasında dolaşıyoruz. İstanbul, Türkiye, dünya, "sen"sin, "ben"im, "biz"iz... İnandığım tek gerçek bu.
İstanbul öyle bir şehir ki; hiçbir kitap seni bu şehir kadar besleyemeyecek, hiçbir müzik ruhunu bu kadar dolduramayacak, hiçbir öğreti sana bu kadar yakın gerçe (çi) gelemeyecek, hiçbir koku bu kadar zihninde yer edemeyecek... Ben sadece bir nefes çektim içime dolu dolu... Şimdi o nefesi, sayfalara bırakıp, seninle paylaşıyorum...


Yazar:Aret Vartanyan

Sayfa Sayısı: 400
Dili: Türkçe
Yayınevi: Goa

21 Eylül 2012 Cuma

%100 DÜŞÜNCE GÜCÜ

Bugün size tanıtacağım kitap tam bir başucu kitabı..İlk baskısı 2001 yılında çıkmış. O senelerde önemi anlaşıldı mı bilmiyorum ama son zamanlarda alternatif tıpda düşünce gücünün çok önem kazandığını biliyorum. Orjinal adı %100 Mind Power.














Size şimdi kitaptan bazı alıntılar veriyorum.

Herşey düşüncede başlar, düşüncede oluşturulur ve düşüncenin yapıcı sürecinin ürünü olarak gelişir.

Düşünce sonsuzdur. İnsan evrensel akılla birlikte kendi hayatını kendi oluşturur.

Düşündüğünüz şeyler zamanla gerçeğe dönüyorsa sadece gerçekleşmesini istediğiniz şeyleri düşünün.

Bilinçaltı bedenin fonksiyonunun otomatik olarak yürümesini sağlar.

Bilinçaltı koyulan kurala göre hareket eder. Bilinç emirleri verir, bilinçaltı bunu uygular.

Her emir, her önerme, her inanç bilinçaltına kaydolur, gerektiğinde ortaya çıkar.

Yasalarımızı kendimiz yaparız.Cereyanda kaldım, öyleyse hasta olacağım. Bilinçaltı bunu kaydeder ve bunu diyen hasta olur. Hastalığın sebebi cereyanda kalmak değil, cereyanda kalınca hasta olacağına inanmaktır.

İnsanlar kendileri için kural ve yasalar koyar, sonrada bunların esiri olup mutsuz olurlar. Düşüncenin değişimi hayatı da değiştirir. İnancınızı değiştirin hayatınız değişsin.

Geçmişi siliyorum, gelecek ise benim seçimimi bekliyor. Geçmişteki hatalarımdan dolayı kendimi bağışlıyorum. Geçmişi unutup yeni bir hayata başlıyorum. İstediğim herşeyin olacağına inanıyorum.

Evren sınır koymaz, biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi.

İnsan mükemmel olmak için başkalarını taklit etmek zorunda değildir. Hiç hata yapmayan kişiler hiçbir şey yapmayanlardır.

Bilinçaltına düşüncenin toprağı denir. Bildiği verilen tohum düşüncelerine cevap vermektir. Her türlü hastalık bilinçaltının çalışma sistemini anlayamamamızdan kaynaklanır.

Her çeşit hastalık iyileşir; yeter ki buna inanın.

Bilinçaltı emire karşılık verir. Sabah 06:00'da kalkmanız gerektiğinde, inanın saat çalmadan o saatte uyanırsınız.






Arka Kapak

Evrenin en büyük gücüne sahip olduğunuzu biliyor musunuz? Bu güç düşüncedir.Yaşamınızı yöneten şey aslında düşünme biçiminizdir. Düşünme biçiminiz sizi başarıdan başarıya ya da tam bir başarısızlığa götürebilir; size sevgi ve mutluluk ya da yalnızlık ve sefil bir yaşam verebilir. Jack Ensign Addington ünlü bir hukukçu olmasının yanı sıra ruhsal bilimler üzerine de eğtiim görmüş ve bu bilimi kendi yıllar süren derin inceleme ve araştırmalarıyla geliştirmiş bir kişi. Yazar insanın önünde gerçekten yeni bir ufuk açan bu kitabında Evrensel Akıl'ın bilgeliğini kullanabilmemizi sağlayacak, benliği sınırlayan düşünce kalıplarını ortadan kaldıracak, başarısızlığı olağanüstü bir başarıya dönüştürecek bilgiyi Ortak Bilinç'ten nasıl elde edebileceğimizi öğretiyor. Jack Ensign Addington söz ettiği prensiplerin geçerliliğini kanıtlamış bir uzman olarak, yanılmaz bir otoriteyle insanın mucizevi gerçeğini gözler önüne seriyor. Evet, hayatınızı, geleceğinizi düşüncelerinizle yaratıyorsunuz!

Yazar:Jack Ensign Addington
Çevirmen:Birol Çetinkaya

Sayfa Sayısı: 217
Baskı Yılı: 1999
Dili: Türkçe


19 Eylül 2012 Çarşamba

ÖZDEMİR ASAF

SEN BANA BAKMA,

BEN SENİN BAKTIĞIN

         YÖNDE OLURUM







Özdemir Asaf'ın dört şiir kitabından örneklerden oluşuyor. Ekinde bir de Asaf'ın kendi sesinden şiirlerini okuduğu bir cd var.Şiirlerin zaten çoğunu biliyordum da cd yi şaşkınlıkla dinledim. Çok sevdiğiniz bir yazarın, şairin, ressamın sesini duyduğunuz zaman çoğunlukla hayal kırıklığı yaşanır. Çok iyi bir yazarsa sesinin de mükemmel olması gerektiğini düşünürüz. Özdemir Asaf'ın sesi de en az şairliği kadar güzel, duygusal. Şsşkınlığım bundandı.
Aşağıda kızı Seda Arun'un sevgilisinden aldığı evlenme teklifini babasına açıklamasına ilişkin çok hoş anısı. Aynı zamanla ekdeki cd nin de öyküsü.


Şöyle anlatıyor Seda Arun: “O mayıs akşamı babam, annemin Caddebostan’daki evine geldi. Sofrada babamla karşılıklı oturduk, annem ise başa oturdu. Önce yemek yedik. Sonra annem konuyu açtı. Sordu. Benim yanaklarım yine kızarmıştı. Cevabını bekliyordum ama vermedi. ‘Benim şiir kitaplarım nerede?’ diye sordu. Annem kitapları sofraya getirdi. Babam tabağını kenara itti. Rakı bardağını kitaplardan uzaklaştırdı. Sayfaları karıştırmaya başladı. Şiirlerle cevap vereceğini anlamıştım. Makaralı teybi sehpanın üzerine koyup, düğmesine bastım.” Aile içinde yenen bir yemek, bir evlilik kararı, özele ait bir anı gün gelir böyle değerli, birçok yabancıya paha biçilmez bir armağan olabilir işte. Bu kitabın ve kaydın oluşmasına, bize ulaşmasına bir biçimde dokunan Erguvan Ağacı’na selam ile…




Biri gelir sorarsa
Sana beni sorarsa
Gitti der misin
Gittiğimi söyler misin
Gidiyorum ben sana
Benimle gider misin.
***
Küçük çocuklar yapıp geceleri kendimden
Seni öpsünler diye gönderiyorum sana.
Bana, kucaklarında seni getiriyorlar;
Ben de sonra o seni getiriyorum sana.
***
Benden, onlara benzer olmayı beklemeyin,
Ve onları yineler olmayı beklemeyin.
Herkes yeniliğine varır, kendi kalırsa.
Kimseden bana benzer olmayı beklemeyin.
***
Seni düşlerime aldım,
Uykusuz kaldım.
Seni uykularıma aldım,
Düşsüz kaldım.
Başıma aldım, sensiz;
Gönlüme aldım, başsız,
Sensiz, yollarda pulsuz,
Pullarda mektupsuz kaldım.
Sana adlar aradım...
Ardında adsız kaldım.
***
Gördüler ayrı-ayrı vardıkları yerde,
Sonsuza-dek sürecek yanlışlıklarını.
Gördüler ayrı-ayrı kaldıkları yerde,
Ayrı-ayrı büyüyen yalnızlıklarını.
***
Seni bende, beni sende arıyorlar,
Beni senden, seni benden tanıyorlar,
Bir birim gibiyiz tümünün gözünde,
Yarım’larımızı bütün sanıyorlar.
***
Seni büyük buldum, anladım,
Seni güzel buldum, korudum,
Seni küçük buldum, uyardım,
Seni yakın buldum, uyudum,
Biri yanlış idi, unuttum.
***
Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.
***
Bensiz seni/benden başkası anlamaz,
Sensiz beni/senden başkası anlamaz,
Senden, benden/bize olanca varmadan
Bizsiz bizi/bizden başkası anlamaz.
***
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Seni hep hep yeniden başlamak isterim.
***
Türkiye’de İstanbul ne ise,
İstanbul’da gece ne ise,
Gecede yürümek ne ise,
Yürürken düşünmek ne ise,
Seni unutmamacasına düşünmek ne ise,
Unutmamanın anlamı ne ise,
Seni sevmek ne ise,
Saklayayım, yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise,
Her neyse...
***
Kirli eller daha temiz,
Temiz elli
Kirli gönüllerden.
Ne dersiniz?
***
Konuşmak küçülür-küçülürse
Adı değişir susmak olur.
Ağlamak büyür-büyürse
Adı değişir susmak olur.
***
Yalnız
Hem kaptanı
Hem de tek yolcusudur
Batmakta olan gemisinin...
Onun için
Ne sonuncu ayrılabilir
Gemisinden,
Ne de ilkin.
***
Öyle bir kelime söylesem ki diyorum,
Dışarıda bir başkası kalmasa.
***
Kim o, deme boşuna...
Benim, ben.
 Öyle bir ben ki gelen kapına;
Başdan – başa sen.




                                                                    KALA




    Savaş onu okulun kapısında yakaladı,

    Bir adım kala insanları görmeye.

    Elinden kalemini aldılar,

    İttiler ölmeye, öldürmeye.


    Tam düşünürken vurdular.




Arka Kapak

Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Sen Bana Bakma, Ben Senin Baktığın Yönde Olurum kitabı ve bu kitapla birlikte verilen CD, Özdemir Asaf'ın kızı Seda Arun'un babasının sesini kaydettiği kayıtlarından oluşuyor. Bu kayıtlarda Özdemir Asaf'ın kendi sesinden dinleyeceğimiz şiirleri ve bir de İstanbul Radyosu'nda yapılan röportajı bulunuyor.

Şair Özdemir Asaf'ın kızı Seda Arun, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Sen Bana Bakma, Ben Senin Baktığın Yönde Olurum kitabının önsözünde evlenme teklifi aldığının ertesi konuyu babasına nasıl açtığını, onun verdiği tepkiyi ve şiirlerin kaydedilme hikayesini şu sözlerle anlatıyor: "Beş sene olmuştu annemle babam ayrılalı. O mayıs akşamı babam, annemin Caddebostan'daki evine geldi. Sofrada babamla karşılıklı oturduk… Sonra annem konuyu açtı. Sordu. Benim yanaklarım yine kızarmıştı. Cevabını bekliyordum ama vermedi. 'Benim şiir kitaplarım nerede?' diye sordu. Annem kitapları sofraya getirdi. Babam tabağını kenara itti. Rakı bardağını kitaplardan uzaklaştırdı. Sayfaları karıştırmaya başladı. Şiirlerle cevap vereceğini anlamıştım. Makaralı teybi sehpanın üzerine koyup, düğmesine bastım."

Kitabın önsözlerinden birini yazan Gazeteci Doğan Hızlan ise kitap ve şairin ses kayıtlarının bulunduğu CD için "Şimdiye kadar birçok şiiri, şairin kendi sesinden dinlediyseniz, Özdemir Asaf'ın ne kadar iyi bir şiir seslendiricisi, okuyucusu olduğunu anlayacak ve onun şiirlerine, sesine bir kere daha hayran kalıp, ayrı bir gözle değerlendireceksiniz" yorumunu yapıyor.

Özdemir Asaf'ın teatral bir şekilde sesi ile oynayarak okuduğu şiirlerinin metinleri yayımlanırken, Özdemir Asaf'ın toplu şiirlerinin son yayımı olan Çiçek Senfonisi (YKY, Kasım 2008) kullanıldı. Okurken farklı bir sıralamada okunsa da, şiirler yayıma hazırlanırken şairin kitaplarındaki sıralamalara uyuldu. CD'de şairin okurken farklılık gösteren sözcük ya da dizeleri ise ayrıca dipnot olarak gösterildi. Kitap ve CD'de ayrıca şairin Sen, Sen, Sen, Dünya Kaçtı Gözüme,Yumuşaklıklar Değil ve Bir Kapı Önünde'de yer alan şiirleri de bulunuyor.


Yazar:Özdemir Asaf

Sayfa Sayısı: 120
Dili: Türkçe
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları






            



17 Eylül 2012 Pazartesi

TANRI DAİMA TEBDİL-İ KIYAFET GEZER





Bu kitabı okurken benim için ilginç bir şey oldu. Hiç bir filmin veye kitabın sonunu tahmin etmek gibi bir yeteneğim olmamasına rağmen bu kitabın 50. sayfasında  falan sonunu tahmin ettim. Tabi burada size söyleyemiyorum ama aslında çok da sıradışı bir sonu var. Sırf bu final bölümü için bile bu kitap okunmaya değer. Kitap pegasus yayınlarından çıktı. Son zamanlarda pegasustan çıkan bütün kitaplar ilginç. Biliyorsunuz kitap çevirileri çok önemli. Pegasusun çevirmenleri de işlerinin gerçekten uzmanları, bu da kitabın okunmasını kolaylaştırıyor.




Arka Kapak

Tanrı Daima Tebdil-İ Kıyafet Gezer
Mutluluğun kapını çalmasını bekleme, sen ona git 
Hayatını değiştirecek roman bu işte!
Bir düşünün. İntihar etmek üzeresiniz. Bir adam hayatınızı kurtarıyor, ama karşılığında sizinle bir anlaşma yapıyor. Bundan sonra o ne söylerse sorgusuz sualsiz yapacaksınız. Kendi iyiliğiniz için... Çaresiz, kabul ediyorsunuz ve hayatınızın iplerini tıpkı bir kukla gibi başkasının ellerine bırakıyorsunuz. Ve hayatınız eskisinden çok daha güzel oluyor. Yine de şüpheleriniz var: Bu adam aslında kim? Çevresindeki gizemli kişilerin sırrı ne? Sizden aslında ne istiyor?

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer, kendi kendimize koyduğumuz engelleri, korkularımızı ve önyargılarımızı nasıl aşacağımızın, kaderimiz sandığımız mutsuz bir yaşamı, bizi mutluluğa götüren bir yolculuğa nasıl dönüştüreceğimizin hikâyesi.

"Laurent Gounelle bir mutluluk fabrikatörü... Eğer mutluluğun bir reçetesi varsa, Gounelle o reçeteyi biliyor olmalı."
Le Figaro

"Yeni Coelho." 
L'Express

"İnsanın kendini arayışı ve başkasını anlaması hakkındaki bu benzersiz roman, kendine güven ve özgürlük üzerine işe yarar tavsiyeler veriyor."
France Soir

"Sürükleyici ve kolay okunan bir kitap. Hem iyi bir kişisel gelişim kitabı hem de güzel bir roman. Bayıldım!"
Critiques Libres

"Sonuna kadar gizemini koruyan, mizahi ve şiirsel bir roman." 
L'est-éclair


Yazar:Laurent Gounelle
Çevirmen:Işık Ergüden