16 Ekim 2012 Salı

STRUMA HALİT KAKINÇ







Struma, 2. Dünya savaşı sırasında Nazi'lerden kaçan 769 Yahudi'yi Filistin'e götürmek üzere Romanya'nın Köstence limanından kalkan Panama bandıralı bir Bulgar gemisi. İstanbul açıklarında motoru bozuluyor ve yolcular gemide mahsur kalıyor. 72 gün sonra bir Sovyet denizlatısının batırdığı söyleniyor. Bu noktada Türk'lerin de suçlandığı başka rivayetler de var.













Kitap tabi ki gerçek bir olayı anlatıyor ve insanın etkilenmemesi mümkün değil. Ben oturduğum yer dolayısiyle  her gün geminin patladığı yerden geçiyorum ve tüylerim diken diken oluyor. Ama kitabın yazarı Halit Kakınç, tamamen yabancı kaynaklara dayanarak olayın öncesi, olay anı ve sonrası itibariyle bütün suçu Türkiye'ye atıyor. Burada bence Halit Kakınç'ın kimliğini soruşturmak gerekir.








Almanya gemide salgın hastalık olduğunu bildirerek Türkiye'ye yolcuların gemide kalması yönünde baskı yapıyor, İngiltere Filistin'e gönderilmemeleri konusunda tehdit ediyor. Bunun üzerine zaten motoru bozuk olan  gemiyi Türk hükümeti 23 Şubat'ta Sarayburnu açıklarından, Şile açıklarına çektiriyor ve 24 Şubat'ta da gemi patlıyor. 














Kitapta Romanya'da Nazi'lerin baskısı, geminin bulunuşu, gemiye bineceklerin hikayeleri ve geminin hazin sona kadar ki süreci anlatılmış. Üzüntü, merak ve heyecan içinde okunuyor.















Destek yayınlarından çıkan bu 231 sayfalık romanı bence mutlaka okuyor. Tarihin belli bir kesitini daha iyi anlayabilmek için.

8 Ekim 2012 Pazartesi

KIŞ BAHÇESİ ( KRISTİN HANNAH )

Krıstın Hannah'ı Ateşböceği Yolu'ndan biliyordum. Süper bir romandı. Yazarın adını görünce hiç düşünmeden  kitabı aldım. İlk yüz sayfada çok sıkıcıydı, başladığım bir kitabı yarım bırakmayı sevmediğimden devam ettim. İyi ki etmişim, roman inanılmaz bir dönüşle elinizden bırakamayacağınız bir şekilde akıcı, meraklı, sürükleyici bir hale geldi . Ve müthiş yoğun duygularla dolu bir finalle bitti. Başlarda çocuklarına ilgisiz, sevgisiz bir anne ile ayrı karekterlerde iki kızı arasında geçen bir hikaye olarak sürüyor.Bir masal giriyor devreye, masalın romanın içinde gittikçe uzamasına bir anlam veremiyorsunuz. Ama sonra o masaldan müthiş bir dram çıkıyor. Savaş ve aşkın bütün acımasız yanlarını görebiliyorsunuz. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.

















Kitap Pegasus Yayınları'ndan çıktı.Esra Kılıçcı çevirmiş. Özgün adı : Wınter Garden







Arka Kapak







Çok satan Ateşböceği Yolu kitabının yazarından, bir anne ile kızları arasındaki karmaşık bağlara ve geçmiş ile gelecek arasındaki yıkılmaz bağa dair sürükleyici, yürek sızlatacak kadar etkileyici ve güzel bir roman. Bazen annenin geçmişine bir kapı araladığında, kendi geleceğini bulursun! Meredith ve Nina Whitson birbirine taban tabana zıt karakterlerdeki kız kardeşlerdir. Biri evde kalıp çocuklarına bakmış ve aile işinin başına geçmiş, diğeriyse hayallerinin peşinden gidip dünyayı gezmiş ve ünlü bir foto muhabir olmuştur. Ancak sevgili babaları hastalandığında bu birbirine yabancı iki kadın, kendilerini yine bir arada, şimdi bile kızlarına herhangi bir avuntu vermeyen, aşırı mesafeli anneleri Anya’nın yanında bulacaktır. Anneleriyle aralarındaki tek bağ, onun, çocukluklarında bazı geceler kızlara anlattığı bir Rus masalıdır. Ölüm döşeğindeki babalarınınsa, hayatındaki kadınlardan son bir arzusu vardır. Anya kızlarına bir masal anlatacaktır; yıllar önce başladığı ama hiç bitirmediği o masalı. Hem de bu kez sonuna kadar. Bu masal daha önce duydukları hiçbir şeye benzememektedir; altmış yıldan uzun bir zamanı kapsayan, savaş mağduru Leningrad’da başlayıp günümüz Alaska’sına kadar uzanan, sürükleyici, gizemli bir aşk hikâyesi. Nina’nın gerçeği açığa çıkarma konusundaki saplantısı, onları annelerinin geçmişlerinde, ailelerini tümüyle sarsacak ve tamamen değiştirecek bir sır öğrenecekleri, beklenmedik bir yolculuğa sürükler. İlk sayfasından son sayfasına kadar büyüleyen Kış Bahçesi, hem epik bir aşk hikâyesi hem de yaşamları kesişen kadınların detaylı bir portresi olması bakımından nadir bulunur bir eser. İlham verici şiirsel yazımıyla, son sayfa okunduktan uzun süre sonra bile okuyucunun aklından çıkmayacak. “Okuyucular, anne ve kızlar yakınlaştıkça hem gülmekten hem de ağlamaktan kendilerini alamayacaklar.” -Publishers Weekl

1 Ekim 2012 Pazartesi

BORA'NIN KİTABI









Ayşe Kulin'in "Gizli Anların Yolcusu" adlı romanını okuyunca şaşırmıştım. Hiç beklemediğim bir konu vardı kitapta.
İki erkeğin büyük aşkı... Erkeklerden tekinin evli olması ise bu büyük aşkı gizli kılıyordu. Roman daha çok evli erkeğin hikayesiydi.
"Bora'nın Romanı"'nı ise bu sefer konuyu bilerek seçip aldım. Büyük aşkın öbür cephesini merak etmiştim.
Aynı akıcı üslupla anlatmıştı Kulin. Bora'nın yaşadığı gelgitler, zorluklar, acılar, başarılar insanı düşünmeye, anlamaya zorluyor.
Kendi ayakları üzerinde, kendi tercihleri ile yaşamaya karar vermiş Bora'nın yaşam öyküsü farkına varmak istemediğimiz (m) insanları, sorunlarını bir nebze de olsa bir göstermesi açısından önemli bence. Duru Türkçesi, güzel kurgusu ile her iki kitapta okumaya değer. Her iki kitabı peşpeşe okumanızı tavsiye ederim. 






Yorgunum!

Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”



Acımasız günlerin gölgesinde geçen çocukluğunun yaralarını sarmak ve geçmişini silmek için İstanbul'a gelen genç bir adam: Bora. Tar hayatını değiştiren aşkı bulup umudu yeşerdiğinde, geçmişi yeniden karşısına çıkacak ve kendi öyküsünü anlattığı Bora’nın Kitabı onu bir girdabın içine sürükleyecek.

Gizli Anların Yolcusu'ndan tanıdığımız Bora'nın hazin öyküsüyle Ayşe Kulin, sadece genç bir adamın kişisel varoluş mücadelesini değil, bu coğrafyanın zorlu koşullarında bir insan, bir âşık, bir birey olabilmenin imkânsızlığını da anlatıyor.

Bora'nın Kitabı kabuğundan sıyrılmaya ant içmiş insanların büyük mücadelesinin romanı.