29 Kasım 2013 Cuma

GİZLİ AJANS ALPER CANIGÜZ




Alper Canıgüz artık yeni tiryakiliğim. Bundan sonra sık sık bloğumda görebilirsiniz. Gene absürd olaylarla, sıradışı kişilerle dolu bir roman.




Reklam yazarı Musa adı gibi esrarengiz olan Gizli Ajans'da işe başlar. Şirketin tek müşterisi vardır. Şirketin çalışma ortamı, çalışanlar hepsi sıradışıdır. Hatta şirketin sahibi aslında " şeytan" adlı bir kedidir. Yazar romanın ortalarına doğru konuları biraz dağıtsa da sonunda gene toparlıyor ve hikayeyi beklenmeyen çok ilginç bir sonla bitiriyor.








Musa şirkette aynı odada çalıştığı Senem'e ilk gördüğünde aşık oluyor. Ara ara Senem'e hislerini, aşkını ifade ettiği yerler var ki kitabın en güzel yerleri buralar bence.







Kitaptaki müthiş diyalogların bazılarını aşağıda aynen aktarıyorum.



- Babanız sizi döver miydi?
- Hayır biz çok medeni bir aileydik babam beni dövmez rencide ederdi, herkesin içinde aşağılardı. Kısmetse ben de çocuklarımı böyle modern yetiştireceğim.



" En güzel söz, tam zamanında söylenmeyen değil midir? "



" İki insanı, bir üçüncüyü ezmek kadar yakınlaştıran bir şey var mıdır şu dünyada? "



- Seni üzdüm ben.
- Ölümüm elinden olsun.



- Ne kadar güzelsin...
- Ya, güneşle aynı anda doğduk da.
- İnanırım.
- Çünkü aptalsın. Bu sözler Küçük Prens'ten. Bilir misin Küçük Prens'i?
- Bilirim. Uzak bir gezegende yaşayan, çiçeğine aşık bir deli oğlandır kendisi.
- Dünyada yazılmış en güzel aşk hikayesidir Küçük Prens.




" Ne gerekçeyle olursa olsun, birbirimizden ayrılmamız bana yanlış görünüyordu. Biz asla farklı yönlere hareket etmemeliydik. Hep birlikte aynı yönde devinmeliydik. Belki ufak tefek cilveleşme kabilinden ayrılıklar söz konusu olabilirdi. Self servis bir kafeye falan gittiğimizde o geçip bir yere oturabilir - muhakkak ki benim görebileceğim bir yere - sonra ben çayları alıp hemen yanına gidebilirdim. Bu kadarı makul, bir dirhem fazlası ise elemdi. "




"Ölüm kaçınılmazsa acaba aynı anda ölmemiz mümkün mü diye düşünürdüm sonra. Belki o zaman bir mesele kalmazdı. Ama aynı saniye ya da saliseden söz etmiyorum. Birbirimizi asla yalnız bırakmamalıydık biz. Bir saniye ile sonsuzluk arasında bir fark yoktu. Ölümümüz için, bölünemeyecek o bir tek ideal an yakalanabilir miydi? Bu soru çok kafamı kurcalıyordu. Evet aşktan deliriyordum. "


"Patronunuz Şeytan Bey'dir ve sizden de çok hoşlandığını söyleyebilirim."
Neydi bu şimdi? şaka mı? "Öyle mi?" dedim bu manyakça oyuna bir tur ayak uydurmaya karar vererek. "Nereden biliyorsunuz?"
"Kendisi söyledi."
Elimden geldiğince aptal gibi görünmemeye çalışarak gülümsedim. 
"Ben kaçırmışım o kısmını."
"Sizin hatanız değil. Telepatik olarak iletti düşüncelerini."
"Evet anlıyorum," diye kestirip attım, yeni işimi daha başlamadan bırakmak zorunda kalmamak için. "Öyleyse kendisine teşekkürlerimi de iletin."
"Ona kendiniz de teşekkür edebilirsiniz," dedi Tunçay Bey bıyık altından gülerek. 
"Şeytan Bey görüşmenin başından beri burada, aramızda bulunuyor." Bardağına iki buz attıktan sonra pipetini uzun uzun emdi ve boş bakışlarıma yanıt olarak, o kocaman işaret parmağıyla, masanın üzerinde psikopatça beni kesmekte olan kara kediyi işaret etti.

Dünyanın, şahsına karşı kurulmuş bir komplo olduğuna inanan, genç ve avare metin yazarı Musa… Onun, hayatın her alanına derin ve samimi bir merakla yaklaşan,temiz kalpli ev arkadaşı Şaban… Diğer tarafta, gaddar bir kedi tarafından yönetilen, birbirinden tuhaf çalışanlarıyla bir reklam ajansı: Menekşe gözlü sanat yönetmeni Sanem, esmer ve seksi sekreterler Mehtap ile Sevilay, durmaksızın ağlayan yaratıcı yönetmen Çeşme, 
psişik-sismograf çaycı Ercan… Ve şöhretler: Tesla, Prens Charles, Kaan Sezyum, Küçük Prens, Süpermen ve diğerleri… Özgün üslubuyla, ilk kitabı Tatlı Rüyalar'dan itibaren geniş bir hayran kitlesi edinen 
Alper Canıgüz'den yine eğlenceli, heyecanlı ve kışkırtıcı bir absürd macera…
Türkçe (Orijinal Dili:Türkçe)
204 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm 
İstanbul, 2008
ISBN : 9789750506307

24 Kasım 2013 Pazar

BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ - AHMET ÜMİT




Ahmet Ümit gene bomba gibi bir romanla karşımızda. Gazetelerde, dergilerde olumsuz eleştirileri okuyorum ama nedeni açıklanmıyor. Bana göre de yazarın bütün kitaplarını okumuş biri olarak söylüyorum en güzel romanı bu.








Roman Beyoğlu'nda çok bildiğimiz Tarlabaşı'nda geçiyor.Sanki oralardan bildiğimiz insanlar, bildik olaylar. Yani çok gerçekçi yazılmış. Kumarhaneler, önünde bekleyen dazlak korumalar, kendini pazarlayan kadınlar günün her saati oradalar. Bir de şimdi Afrika'lılar var her pis işe sürülen.







Tarlabaşı'nın asıl sahipleri Rumlar, Ermeniler 6 - 7 Eylül olayları sonrası buradan kaçmışlar ve buraya Ahmet Ümit'in romanındaki düzen kurulmuş. Yani işgal altında bir semt.






Yukarıda Tüyap Kitap Fuarında Ahmet Ümit imza kuyruğu.


Yazarımız bütün polisiye romanlarda görülen kalıplara uyarak gidiyor bu romanda da.Komiser Nevzat, yardımcıları Ali ve Zeynep. Bu hikayede sanki Komiser Nevzat karekterinin görevinin sona ermek üzere olduğu izlenimi  de çıkıyor.

İstanbul'u ve Beyoğlu'nu çok iyi bilen ve uzun süre buralarda yaşayan Ahmet Ümit, 6 - 7 Eylül olaylarından sonra Beyoğlu'nun katledilişini çok çarpıcı ve gerçekçi bir şekilde anlatmış.

Romanda ayrıca Rum, Ermeni ve yahudi vatandaşların sorunları, doğudan göçün getirdiği çarpıklıkları da görüyoruz.Ahmet Ümit zaman zaman çok güzel bağlantılarla Gezi olaylarına da değiniyor, oradaki polis baskısını, sivillerin müdahalesini de anlatıyor.

Mutlaka okunması gerek bir kitap Başlıyorsunuz ve neredeyse elinizden bırakmadan bitiyor.

Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi. 

Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... 

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."
(Tanıtım Bülteninden)
Türkçe (Orijinal Dili:Türkçe)
418 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 23 cm 
İstanbul, 2013
ISBN : 9786051416830

19 Kasım 2013 Salı

OĞULLAR VE RENCİDE RUHLAR - ALPER CANIGÜZ




Kitap fuarına giderken polisiye romanlara ilgimi bilen Tunca mutlaka Alper Canıgüz kitapları almamı, okumaya da Oğullar ve Rencide Ruhlar romanından başlamamı söylemişti. Ben de yazarın hem bu kitabını, hem de Gizli Ajans adlı kitabını aldım. Bir solukda okudum. Herhalde artık bütün kitapları alınacak bu yazarın. Eğer polisiye seviyorsanız şiddetle tavsiye ediyorum çok değişik. Polisiye, mizah ve fantastik olaylar iç içe.









Roman 5 yaş ve olgunluk arası gel gitlerle devam ediyor.Zaman zaman güldüren, içinde güzel mesajlar içeren, polisiye bir hikaye. Yalnız tanrısal sohbet yapılan son bölüm insanı biraz afallatıyor. o kadar ayrıntıya gerek var mıydı diye soruyor insan. Hele roman bu kadar sürükleyici ve etkileyici bir şekilde giderken.

Herhalde çocukları bu kadar ciddiye alan ve içten içe inceleyen başka bir roman yoktur. Kahramanımızın hem çocukça davranışları var, hem de felsefi düşünceleri çevresindeki büyüklerden daha gelişmiş. 

Yazar hem çocukların aslında çok da masum yaratıklar olmadığını ima ediyor, hem de büyüdükçe beraberinde gelen sorumlulukların insanı kötüleştirdiğine, kirlettiğine vurgu yapıyor. Bunun neticesinde kahramanımızı yani Alper Kamu'yu yaratmış.



Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.

Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı."

Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşında bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof hem fırlama bir oğlan... Hikayeyi ve "karakteri" çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor, anlatıda...

Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tadlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.
(Arka Kapak)
Türkçe
204 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm 
İstanbul, 2009, 5. Basım
ISBN : 9789750502057
Düzeltmen : Serap Yeğen
Kategorilere Göz Atın

13 Kasım 2013 Çarşamba

ORMANIN DERİNLİKLERİNDE BİR ŞEY - TANA FRENCH




Tana French'in ilk romanıymış. Ben bütün polisiye romanları Ahmet Ümit'le karşılaştırdığım için biraz mesafeliyim özellikle çeviri polisiye romanlara. Ama Tana French heyecanla okunan bir roman yazmış. Çeviri de güzel olunca elinizden bırakamıyorsunuz.

Dedektif Ryan 12 yaşındayken 2 arkadaşıyla beraber ormanda kaybolmuştur. Bu 3 arkadaştan bir tek kendi kurtulmuştur. Ayakkabılarının içi kan dolu olarak hafızasını kaybetmiş bir şekilde bulunur. Yıllar geçmesine rağmen bu olay çözülememiştir. Bu olaydan seneler sonra aynı ormanın yakınlarında küçük bir kız çocuğunun cesedi bulunur. Bu cinayeti soruşturma görevi dedektif Ryan ve ekibine verilir. Ryan ekipten arkadaşı Cassie'ye geçmişteki olayı anlatır. Ve zaman zaman geçmişteki olayla bu olay arasında bağlantı kurmaya başlar ve olayları hatırlamaya çalışır.








Bu arada Cassie ile duygusal olarak yakınlaşırlar.
Toplumsal olaylara değinmesi de bana Ahmet Ümit romanlarını çağrıştırdı. Ormanın yakınındaki arkeolojik kazıların yapıldığı yerden hükümet  otoban geçirmek istemektedir. Romanda cinayetin araştırması sırasında bu duruma olan protestoları da okuyacağız.
Romanda katilin yakalanmasından sonraki kısmın yani sonunun  bayağı sürprizleri barındırdığını  da belirtmek gerek.



Psikolojik gerilimde nefes kesen yepyeni bir sesin doğuşunu işaret eden, müthiş bir roman.

Kaçırılmış fırsatlar, kaçırılmış şanslar ve kaçırılmış bir çocukluk.

Bir oğlan çocuğu, ormanda travmatik bir olay yaşıyor... Yıllar sonra, aynı çocuk bir cinayeti araştırmak üzere aynı ormana geri dönmek zorunda.

1984 yazı. Dublin'in küçük banliyölerinde hava kararırken anneler çocuklarını eve çağırmak için sabırsızlanmaya başlıyordu. Fakat bu ılık akşamda, üç çocuk karanlık ve sessiz ormandan geri dönmeyecekti. Polis geldiğinde çocuklardan yalnızca birini bulabildi; dehşetle ağaç gövdesine sarılmış, ayağında kanla dolu spor ayakkabılar olan ve az önce yaşadığı saatlere dair hiçbir şey hatırlamayan bir oğlan. Yirmi yıl sonra, ormanda bulunan çocuk Rob Ryan, Dublin Cinayet Masası'nda polis dedektifi olmuştu ve gizli geçmişinin izlerini üzerinde taşıyordu. Fakat aynı ormanda 12 yaşında bir kızın öldürüldüğü ortaya çıkınca, o ve Dedektif Maddox -ortağı ve en yakın arkadaşı- kendilerini eski, çözülmemiş bu dava kadar kanlarını donduran başka bir olayla karşı karşıya buldu. Uzun zaman önce gömdüğü hatıralarının bölük pörçük parçaları eşliğinde kalakalan Ryan, hem önündeki dosyanın, hem de kendi karanlık geçmişinin gizemini ortaya çıkarmak için büyük bir fırsat yakalamıştı. Atmosferik ortamı zengin, karmaşıklığı insana nefes aldırmayan, son derece ikna edici ve şaşırtıcı bir sona sahip Şey, Gizemli Nehir ve Kemikler gibi kitapların hayranlarını çok etkileyecek. 

"Tek kelimeyle güzel ve zeki yazı tekniği sayesinde Tana French, bizi karanlık bir cehenneme götürüyor; öyle baştan çıkarıcı ve insanı içine çeken bir yer ki burası, istesek de sırtımızı dönmemiz mümkün değil. Bayan French sıradışı bir yazar ve Şey bir yıldızın doğuşunun habercisi." -Lisa Unger

"French, en beklenmedik hareketleri yapabilme potansiyeline sahip ve karmaşık karakterleri için capcanlı bir sahne yaratıyor. Olay örgüsünü kasvetli, acımasız bir doğayla ve üslubunun çarpıcılığıyla birleştiren yazar, çok bildiğini sanan zeki okuyucuların bile bu karanlık ormanda kaybolmasını sağlıyor."
-The New York Times

Türkçe (Orijinal Dili:İngilizce)
456 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm 
Ankara, 2008

7 Kasım 2013 Perşembe

32.İSTANBUL KİTAP VE SANAT FUARI




Ne çabuk geçti bir sene. Daha dün gibi hatırlıyorum geçen seneki fuarı. Neyse metro kapısına kadar gidiyor da artık uzak diye şikayet edemiyoruz. Gene de çok uzun sürede gidiliyor resmen İstanbul dışı. Bu sene sanki daha da görkemli olmuş. Müthiş bir ilgi var. İlköğretim okulları akın akın geliyorlar. Tabii ki .küçük yaşta çocukları buralara getirip gezdirmek çok doğru ama başlarındaki öğretmenlerin daha önce gelip fuar alanını görmeleri ve bir program dahilinde gezmeleri şart. En az dört saatte gezilen bir yerde bu sürenin sonunda çocuklar bitkin vaziyette yerlerde sürünüyorlar. Kitap sevgisini aşılayalım derken soğutmayalım lütfen. Bir tespitim de oraya kadar geliyor çocuk ve gençler ama kitap fuarıyla iç içe olan sanat fuarını gezmeden gidiyorlar. Sanat fuarında hep belli bir yaş üstü insanlar dolaşıyor. Halbuki özellikle bu sene sanat fuarı da muhteşem.








Fuara giriş yedi lira ama davetiye bulmak çok kolay. Ben hiç para verip giren görmedim. :))








Giriş kısmı rengarenk, cıvıl cıvıl çocuklarla. Artık okuyan hem de bilinçli olarak okuyacağını seçen bir nesil var. Gençler bir yıl boyu alacakları kitapların listelerini yapmışlar, bunun için bir bütçe ayırmışlar ve fuara gelmişler.







Fuar alanından bir görünüş. Dikkat edin ellerindeki poşetlere. Yani kuru kalabalık değil bu sefer.








Çocuklar için çok güzel yerler yapmışlar. Özellikle çizgi romanlar müthiş. :))









Her konunun ayrı yerleri var. Üstte arkeoloji ile ilgili kitaplar, aşağıda Penguen'in standı. Posterler, takvimler, anahtarlıklar, ayraçlar, kupalar hep penguen yazılı. 







Bütün standlarda kitaplar indirimli. %20 ile %70 arası indirimler. Yukarıda standda bütün kitaplar 4 lira.







İşte Pegasus yayınları. İndirimler inanılmazdı. tabii gençlerin hücumu var her an.








Atalay Demirci kitap çıkarmış. Yetenek sizsinizden tanırsınız. Ya önce bir yaptığın işi sağlamlaştır sonra başka dallara atla. Kim alır onun kitabını merak ediyorum.








Kültür sanat yayınları. Ne yazık ki en boş standlardan biriydi.









Helal olsun bu hanıma. Belli ki ekonomik durumu iyi değil ama dört çocuğunu almış ve fuara getirmiş. Çocukların kitaplara nasıl bir aşkla baktıklarını görüyor musunuz? Tunca geçen sene Tekin Yayınevindeyken böyle çocuklara ücretsiz veriyordu kitapları.













İlginç iki stand.






Atatürkçü Düşünce Derneği'nin yeri. Mustafa Kemal'le ilgili birçok ürün var ve çok da rağbet görüyor. Özellikle gençlerin ilgisi çok büyük.













Çok şirin bir standdı. Hayvan hakları federasyonunun yeri. Her türlü hayvan motiflerinin yer aldığı çeşit çeşit ürün. Buraya da ilgi çokdu.







Yeşiller ve Sol Yayınlarının yeri. Onlarda kendi düşüncelerini ifade etmek fırsatı bulmuşlar.








Tabii ki sahaflar. Burada onlara da geniş bir yer ayrılmış. Daha yeni sahaflar fuarını defalarca gezdiğim için buraya çok fazla zaman ayırmadım.
Bu arada ize fuardan aldığım kitapları da yazayım. Tabii ki Ahmet Ümit'in son kitabı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi. Polisiye sevdiğim için Tunca'nın tavsiye ettiği iki Alper Canıgüz kitabı. Gizli Ajans, Oğullar ve Rencide Ruhlar. Ve de Desperate Housewives'ın Yemek Kitabı. Okudukça buradan da paylaşırım.

Dediğim gibi hemen Kitap Fuarının bitimiyle Sanat Fuarı başlıyor. Giderseniz burayı mutlaka gezin. Kız kardeşimin de burada bir standı var. Ares Sanat Galerisi. 








Kardeşimin galerisinden bir tablo. Adı, " çapuling". miş. :))))









Gene kardeşimin gelerisinden resimler.









Bunlarda heykeller.














Ressam Bayram Gümüş bütün galerilerin isim ve resimlerinin yer aldığı bir tablo yapmış. İlk resim genel görüntüsü, aşağıdaki de yakından bir kesit. Arşiv niteliği taşıyor aynı zamanda.








Bayram Gümüş'den başka bir resim. Bütün resimleri böyle detaylarla dolu.












Sanat Fuarı tamamiyle Gezi etkisinde. İşte onunla ilgili bir fotograf.








Sanat Fuarının söyleşi alanı. Zaman zaman sanatçıların söyleşisi oluyor.








Sanatçıların bir bildirisi.












Sanata ve kitaba düşman olanların protesto edildiği bir yer hazırlanmış.








Ayın onuna kadar devam ediyor mutlaka bir fırsat yaratın kendinize.