13 Mayıs 2014 Salı

MALAFA - HAKAN GÜNDAY




Eğer hala Hakan Günday'la tanışmadıysanız kendinize bir iyilik yapın ve bir Hakan Günday kitabı edinin. Seversiniz, sevmezsiniz, hatta nefret de edebilirsiniz ama okuduğunuz en ilginç kitap olacağı kesin. Şimdi sizi bu ilginçliklerin bazılarıyla ve Malafa ile başbaşa bırakıyorum. Yazar bir röportajında okuduğu yazarları sayıyor ve,

        
                                " Etkilenmenin edebiyatta karşılığı dönüşmedir. Sizden önceki akıllarda dolaşmış düşünceleri dönüştürmek. Tarz doğumda verilmiş isim gibi olmadığından, ağır ağır yüzeye çıkar. Ancak elbet çıkar. Çıkmıyorsa deri kalın demektir. Kalın deri de popüler olan her şeyle kaplanmış olmak anlamına gelir. Yer bulup da çıkamıyorsundur. Her türden kitabı okumaksa gözleri vaktinden önce bozmaktır. " diyor. Gene soruyorlar, " Yaptığınız işe inanıyor musunuz ? ( bir röportajınızda edebiyata inanmıyorum diye bir şey söylemiştiniz.


                              " Edebiyata inanmıyorum ama bu konuda çok yetenekliyim cümlesini sarf eden Celine idi. Bense böyle bir cümleyi tekrarlamanın keyfine varmaya çalışmış olan sıradan bir salağım."






Malafa Antalya'da çok büyük bir kuyumcu merkezinde geçiyor. Burada çok pahalı, az bulunan mücevherler mevcut. Ama asıl önemli olan buradaki tezgahtarlar. Buraya adımınızı attığınız andan çıkışa kadar bir tezgahtan geçeceksiniz. Burası mal satmak için gerekli her şartı barındıran ve malın mutlaka satıldığı bir tezgahtır.








Bu uğurda her şey mübahtır.Yalanlar söyleyebilirsiniz, müşteriyi sarhoş edebilirsiniz, cinsel yakınlık kurabilirsiniz, yeter ki satın. Yaşamın her alanında olduğu gibi tek istenen başarı yani malın satılması.






Romanın başlarında sıkılabilir, hatta okumaktan vazgeçebilirsiniz. Çünkü başlarda o kadar anlaşılamayan argo kelimeler kullanılıyor ki bu üslup sıkıyor insanı. Ama sonra kaptırıyorsunuz kendinizi ve kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Kitabın anlatmak istediği yaşamın kendisinin de bir tezgah olduğu.






          
Şimdi kitaptaki ilginç saptamalardan bazı yerleri paylaşacağım sizinle. İşe yeni başlayan bir tezgahtar için bu işte kaşarlaşmış olan Kozan'ın düşünceleri.

                                 " Bu çocuk ne yapacak burada? Hayatı nasıl geçecek? Kaç yalan söyleyecek? Bir ay aç, bir ay tok yatacak. Bir dükkandan diğerine, bir center'dan diğerine savrulacak.Şanslıysa haftanın altı günü, değilse tamamında çalışacak. Sabah yediden akşam ona kadar. Yaşlanacak. Farkında bile olmayacak.Çocuktan geriye hiçbir şey kalmayacak. Şanslıysa bir sigortası olacak. Hangi uyuşturucunun bağımlısı olacak? Aynı takım elbiseyle kaç mevsim geçirecek? Teröristler turist otobüsünü bombalayınca kaç mevsim işsiz kalacak? Nerede ölecek? Bütün bunları yaptığı için ona kim teşekkür edecek?






Kitapta ayrıca kuyumculukla ilgili çok ilginç şeyler de öğreniyoruz. Örneğin tezgahtarların sakız çiğnemeleri kesinlikle yasakmış. Çünkü yüzükler çalınıp sakızlara gömülüp dükkandan  ağızlarda çıkarılırmış. :))






Kozan'dan bir de rakı adabı ile ilgili bir şey öğreniyoruz. Türkiye'de rakı içerken kadeh önce sofraya vurulur sonra diğer kadehlerle tokuşturulur. Kadehler sofraya vurulursa gizlilik yemini edilmiş demekmiş.:)) O sofrada konuşulacak her konu o sofrada kalacaktır. Ama İsviçre'li turistin buna verdiği cevap ders niteliğinde. " Sizin en büyük sorununuz da bu. Bir rakı sofrasında dost olup, ertesi sabah birbirinizi bıçaklayabiliyorsunuz.

Hakan Günday, 1976 yılında Rodos'ta doğmuş. İlköğrenimini Brüksel'de tamamlamış. Hacettepe Üni. Edebiyat Fakültesine başlıyor, tekrar Brüksel'de öğrenimine devam ediyor ve sonunda Ankara Üni. Siyasal Bilgiler Fakültesini bitiriyor. İlk romanı Kinyas ve Kayra. Kinyas ve Kayra, Zargana, Piç, Malafa, Azil, Ziyan, Az ve Daha önemli romanları.


Arka Kapak:


"Topaz Jewellery Center evrenin en büyük kuyumcusudur. Temeli Kapalıçarşı'da, çatısı Antalya'dadır. Çatının altında dört kat yatar. Her biri yedi yüz metrekaredir. Topaz'ın penceresi yoktur. Havalandırma sistemi eşsizdir. Bina, var olmayan bir ülkenin büyükelçiliğine benzer, içine adım atıldığında Türkiye'den çıkılır. Dışarıdan Kabe'ye, içeriden ana rahmine benzer. Topaz, üç delikli bir kasadır. Her deliğin şifresi farklıdır. Birinci delik ana giriştir. Ön cephenin balina grisi rengindeki duvarı, hayat geçirmez camdan üretilmiş kapılar taşır. Girerken yüksek, çıkarken alçak görünmesinler diye doğu cephesinde ikizleri vardır. Topaz'ın ikinci deliği doğu cephesindeki siyah camdan kapılardır. Binanın bağırsağına denk düşen arka cephedeyse duvarla aynı renkte tokmak taşıyan balina grisi demir bir kapı vardır. Topaz'a giren birinci deliği, çıkan ikincisini kullanır. Çünkü Topaz'a girmiş olan turistle, girecek olan turist karşılaşmamalıdır. Topaz'da çalışansa girip çıkmak için, duvara gömülmüş, görünmez delikten geçer. Topaz Jewellery Center, evrenin en büyük kuyusudur."