19 Kasım 2012 Pazartesi

İSTANBUL KİTAP FUARI, ULUSLARARASI SANAT FUARI




TÜYAP  fuar alanı olarak mükemmel tamam da gidip gelmek bir işkence. Bir de en az beş saatte falan geziliyor, akşam eve gelince külçe gibi yığılıyorsunuz. Tabi bu son yığılma eylemi ben yaştakiler için falan herhalde. :)) Bu seneki fuarların benim için ayrı bir önemi var çünkü oğlum Tunca, Editör ( Yayın yönetmeni ) olarak çalıştığı Tekin Yayınları standında duruyor, ablamın sanat galerisinin de Sanat Fuarında yeri var. Aşağıda bunlarla ilgili paylaşımlarım da olacak. Şimdi size bugün aldığım kitapları tanıtacağım.














2 adet Cemaliye Tüter'den yemek kitabı. Dünya mutfağı ve konserveler, turşular. 350 sayfa her biri beşer lira. Özel merakım olan konular da olduğu için görünce hemen aldım.
Ahmet Arif'in "Hasretinden Prangalar Eskittim". 40. yıl özel basımı oğlum bulmuş ve almış. Ahmet Arif'in tek kitabı budur ve harika şiirler vardır içinde. Evde bulunması, okunması gereken bir kitap. Bu kitabı başka bir zaman ayrıca paylaşacağım.
Laurent Gounelle'den" Mutlu Olmak İsteyen Adam." Yazarın "Tanrı Daima Tedbil-i kıyafet Gezer" adlı muhteşem kitabını daha önce yazmıştım. Okunacaklar listesinde ilk sıraya çıktı bile. 
"Herkesin bir Deniz Gezmiş Öyküsü Vardır "da Atilla Keskin, Gezmiş'i tanıyanların onunla beraber başlarından geçen öyküleri derlemiş.
"Edebiyat mutluluktur", Zülfü Livaneli'nin son kitabı. Onu da çok merak ediyorum.
"İstanbul Rumlarındann yemek tarifleri" - Sula Bozis'in yaşamını ve yemek tariflerini paylaştığı ilginç bir kitap.
Rus Edebiyatı yazıları, yayın yönetmenliğini oğlumun yaptığı, Ataol Behramoğlu'nun son kitabı. 











Ataol Behramoğlu'nun, Tunca'ya yazdığı imza sayfası.





Fuara gideceklere bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Bir kere ayağınıza rahat bir ayakkabı giyin. Mutlaka girişte fuar planı olan kitapçığı alın ve ona göre gezin. Yeme içme yerleri var ama ateş pahası. Bence suyunuzu bile yanınızda götürün. Her yerde kredi kartı geçiyor ve kitaplar %20 ile %50 arasında indirimli. Benden size bir tiyo bu indirime rağmen pazarlık edenler var ve başarılı olduklarını gördüm. Aşağıda kitap ve sanat fuarından görüntüler.


















Pazartesi olmasına rağmen çok kalabalıktı, okullar akın akın geliyorlar, aslında bu güzel bir olay tabi ama çocukların bağırış çağırışları yoruyor insanı. :))




















Çocukarin kitaplara ilgileri müthiş. Bakar mısınız ellerindeki kitap poşetlerine.













Tekin Yayınevi standı ve oğlum. Gezinen değil tabi, sakallı olan. :))










Sanat Fuarında ablamın galerisinden görüntüler. Selçuk Başaran resimleri bunlar.
















Ressam Bülent Yavuz Yılmaz tabloları.
















Ressam Elif Yılmaz.






















Galerinin genel görüntüsü ve ablam. Aramızdaki yaş farkını yazmıyorum, kızıyor. :)))


3 Kasım 2012 Cumartesi

ÜSTÜ KALSIN - CEMAL SÜREYA





Şiir kitabı okumayı en çok kalın bir roman okuduğum sıralar mola verdiğim aralarda seviyorum. Elimdeki Cemal Süreya'nın " Üstü Kalsın" kitabı 1012'de basılan 10. baskısı.
















Cemal Süreya'nın yaşam öyküsü de ilginç. Bilecik'e sürgün gönderilen bir Kürt ailesinin çocuğu ama bu kimliğini uzun süre saklıyor. Hatta Bazil Nikitin'in " Kürtler" adlı kitabını çeviriyor ama sadece adı ve soyadının baş harflerini imza olarak kullanıyor. Hep merak ederdim soyadı niye Süreyya değil de Süreya diye. Y'nin birini arkadaşıyla girdiği iddiada kaybetmiş. :))))
İlk şiiri " Şarkısı - beyaz " 8 Ocak 1958'de Mülkiye dergisinde çıkıyor. Halk diliyle yazması,zengin birikimi ve diri imgeleriyle kısa sürede sevilen bir şair oluyor.
Yaşamında bazı kırılma noktaları var. 4 kez evlenmesi, 29 ayrı evde oturması gibi.





                                         Ölüyorum tanrım
                               
                                         Bu da oldu işte

                                         Her ölüm erken ölümdür

                                         Biliyorum tanrım.

                                         Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

                                         Fena değildir..

                                         Üstü kalsın..


Bu şiir kitabın arka kapağı. Yapı Kredi Yayınları 2008 ilk baskısı. Kitabı yayına Doğan Hızlan hazırlamış. 


















                      

16 Ekim 2012 Salı

STRUMA HALİT KAKINÇ







Struma, 2. Dünya savaşı sırasında Nazi'lerden kaçan 769 Yahudi'yi Filistin'e götürmek üzere Romanya'nın Köstence limanından kalkan Panama bandıralı bir Bulgar gemisi. İstanbul açıklarında motoru bozuluyor ve yolcular gemide mahsur kalıyor. 72 gün sonra bir Sovyet denizlatısının batırdığı söyleniyor. Bu noktada Türk'lerin de suçlandığı başka rivayetler de var.













Kitap tabi ki gerçek bir olayı anlatıyor ve insanın etkilenmemesi mümkün değil. Ben oturduğum yer dolayısiyle  her gün geminin patladığı yerden geçiyorum ve tüylerim diken diken oluyor. Ama kitabın yazarı Halit Kakınç, tamamen yabancı kaynaklara dayanarak olayın öncesi, olay anı ve sonrası itibariyle bütün suçu Türkiye'ye atıyor. Burada bence Halit Kakınç'ın kimliğini soruşturmak gerekir.








Almanya gemide salgın hastalık olduğunu bildirerek Türkiye'ye yolcuların gemide kalması yönünde baskı yapıyor, İngiltere Filistin'e gönderilmemeleri konusunda tehdit ediyor. Bunun üzerine zaten motoru bozuk olan  gemiyi Türk hükümeti 23 Şubat'ta Sarayburnu açıklarından, Şile açıklarına çektiriyor ve 24 Şubat'ta da gemi patlıyor. 














Kitapta Romanya'da Nazi'lerin baskısı, geminin bulunuşu, gemiye bineceklerin hikayeleri ve geminin hazin sona kadar ki süreci anlatılmış. Üzüntü, merak ve heyecan içinde okunuyor.















Destek yayınlarından çıkan bu 231 sayfalık romanı bence mutlaka okuyor. Tarihin belli bir kesitini daha iyi anlayabilmek için.

8 Ekim 2012 Pazartesi

KIŞ BAHÇESİ ( KRISTİN HANNAH )

Krıstın Hannah'ı Ateşböceği Yolu'ndan biliyordum. Süper bir romandı. Yazarın adını görünce hiç düşünmeden  kitabı aldım. İlk yüz sayfada çok sıkıcıydı, başladığım bir kitabı yarım bırakmayı sevmediğimden devam ettim. İyi ki etmişim, roman inanılmaz bir dönüşle elinizden bırakamayacağınız bir şekilde akıcı, meraklı, sürükleyici bir hale geldi . Ve müthiş yoğun duygularla dolu bir finalle bitti. Başlarda çocuklarına ilgisiz, sevgisiz bir anne ile ayrı karekterlerde iki kızı arasında geçen bir hikaye olarak sürüyor.Bir masal giriyor devreye, masalın romanın içinde gittikçe uzamasına bir anlam veremiyorsunuz. Ama sonra o masaldan müthiş bir dram çıkıyor. Savaş ve aşkın bütün acımasız yanlarını görebiliyorsunuz. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.

















Kitap Pegasus Yayınları'ndan çıktı.Esra Kılıçcı çevirmiş. Özgün adı : Wınter Garden







Arka Kapak







Çok satan Ateşböceği Yolu kitabının yazarından, bir anne ile kızları arasındaki karmaşık bağlara ve geçmiş ile gelecek arasındaki yıkılmaz bağa dair sürükleyici, yürek sızlatacak kadar etkileyici ve güzel bir roman. Bazen annenin geçmişine bir kapı araladığında, kendi geleceğini bulursun! Meredith ve Nina Whitson birbirine taban tabana zıt karakterlerdeki kız kardeşlerdir. Biri evde kalıp çocuklarına bakmış ve aile işinin başına geçmiş, diğeriyse hayallerinin peşinden gidip dünyayı gezmiş ve ünlü bir foto muhabir olmuştur. Ancak sevgili babaları hastalandığında bu birbirine yabancı iki kadın, kendilerini yine bir arada, şimdi bile kızlarına herhangi bir avuntu vermeyen, aşırı mesafeli anneleri Anya’nın yanında bulacaktır. Anneleriyle aralarındaki tek bağ, onun, çocukluklarında bazı geceler kızlara anlattığı bir Rus masalıdır. Ölüm döşeğindeki babalarınınsa, hayatındaki kadınlardan son bir arzusu vardır. Anya kızlarına bir masal anlatacaktır; yıllar önce başladığı ama hiç bitirmediği o masalı. Hem de bu kez sonuna kadar. Bu masal daha önce duydukları hiçbir şeye benzememektedir; altmış yıldan uzun bir zamanı kapsayan, savaş mağduru Leningrad’da başlayıp günümüz Alaska’sına kadar uzanan, sürükleyici, gizemli bir aşk hikâyesi. Nina’nın gerçeği açığa çıkarma konusundaki saplantısı, onları annelerinin geçmişlerinde, ailelerini tümüyle sarsacak ve tamamen değiştirecek bir sır öğrenecekleri, beklenmedik bir yolculuğa sürükler. İlk sayfasından son sayfasına kadar büyüleyen Kış Bahçesi, hem epik bir aşk hikâyesi hem de yaşamları kesişen kadınların detaylı bir portresi olması bakımından nadir bulunur bir eser. İlham verici şiirsel yazımıyla, son sayfa okunduktan uzun süre sonra bile okuyucunun aklından çıkmayacak. “Okuyucular, anne ve kızlar yakınlaştıkça hem gülmekten hem de ağlamaktan kendilerini alamayacaklar.” -Publishers Weekl

1 Ekim 2012 Pazartesi

BORA'NIN KİTABI









Ayşe Kulin'in "Gizli Anların Yolcusu" adlı romanını okuyunca şaşırmıştım. Hiç beklemediğim bir konu vardı kitapta.
İki erkeğin büyük aşkı... Erkeklerden tekinin evli olması ise bu büyük aşkı gizli kılıyordu. Roman daha çok evli erkeğin hikayesiydi.
"Bora'nın Romanı"'nı ise bu sefer konuyu bilerek seçip aldım. Büyük aşkın öbür cephesini merak etmiştim.
Aynı akıcı üslupla anlatmıştı Kulin. Bora'nın yaşadığı gelgitler, zorluklar, acılar, başarılar insanı düşünmeye, anlamaya zorluyor.
Kendi ayakları üzerinde, kendi tercihleri ile yaşamaya karar vermiş Bora'nın yaşam öyküsü farkına varmak istemediğimiz (m) insanları, sorunlarını bir nebze de olsa bir göstermesi açısından önemli bence. Duru Türkçesi, güzel kurgusu ile her iki kitapta okumaya değer. Her iki kitabı peşpeşe okumanızı tavsiye ederim. 






Yorgunum!

Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”



Acımasız günlerin gölgesinde geçen çocukluğunun yaralarını sarmak ve geçmişini silmek için İstanbul'a gelen genç bir adam: Bora. Tar hayatını değiştiren aşkı bulup umudu yeşerdiğinde, geçmişi yeniden karşısına çıkacak ve kendi öyküsünü anlattığı Bora’nın Kitabı onu bir girdabın içine sürükleyecek.

Gizli Anların Yolcusu'ndan tanıdığımız Bora'nın hazin öyküsüyle Ayşe Kulin, sadece genç bir adamın kişisel varoluş mücadelesini değil, bu coğrafyanın zorlu koşullarında bir insan, bir âşık, bir birey olabilmenin imkânsızlığını da anlatıyor.

Bora'nın Kitabı kabuğundan sıyrılmaya ant içmiş insanların büyük mücadelesinin romanı.



29 Eylül 2012 Cumartesi

HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI- YAŞAR KEMAL

"Hüyükteki nar ağacı " son sahaf fuarından aldığım kitaplardan biri. 1982 yılında Toros Yayınları'ndan çıkmış. Çok sonraları YKY'dan da çıktığını biliyorum.


















Nedense aslında Yaşar Kemal'in romanlarını pek sevmem. Yaşar Kemal arka kapaktaki yazısında, " Bu romanı bugün yazsam başka biçimde yazarım. Ama bundaki yalınlığa, tazeliğe erişemem. " diyor. Doğru söylüyor. Bence bu romanı çok sonra yazdıklarından daha güzel.

Yaşar Kemal bu romanı 1951 yılında Kadirli'de yazmış ve kaybetmiş. Sonra 1966 yılında amcası annesinin sandığında buluyor ve Yaşar Kemal'e getiriyor.
Çok sade ve sürükleyici bir roman. 1950 li yıllarda Çukurova'ya traktörün gelmesi ve bunun sonucunda işsiz kalan tarım işçilerinin dramını anlatıyor. Aç kalma korkusunun insana neler yaptırabileceğini görüyoruz. İnsanlar bütün umutlarını kaybetmişken gene toprağa bel bağlıyorlar. Kutsallaştırılan bir nar ağacı ve halkın büyük dramı. Aslında konu olarak tipik bir Yaşar Kemal romanı.
Kitabın kapağını Turhan Selçuk çizmiş. Kapağı da romanın içeriği gibi sade ve güzel.

25 Eylül 2012 Salı

BEYOĞLU SAHAF FUARI

Eğer İstanbul'da yaşıyorsanız genç de olsanız yaşlı da olsanız mutlaka bu fuara gidin. Bütün standları doya doya, sindire sindire gezin. Ben öyle yaptım. Çocukluğumun, gençliğimin dergileri, gazeteleri, film afişleri, plakları, geçmişi yansıtan kartpostallar arasında zamanın nasıl geçtiğini anlamadan dolaştım. Hele bir de ilgili objelerle ilgili koleksiyon merakınız varsa saatlerce ayrılamazsınız. Şimdi sizi bugün fuarda çektiğim fotograflarla başbaşa bırakıyorum.







Ben fuar yazdım, afişi şimdi fark ettim festival diyor. Aradaki farkı anlayamadığım için düzeltmiyorum. :))









Ne kadar uzun süre oynamıştı. Demek o zamanlar insanlar tiyatroya gidiyorlarmış. :)) Bir oyun senelerce oynadığına göre.

















Cumhuriyet ya. 40 sene önce de aynı, şimdi de. Süper.
























Plaklar, plaklar. Çok pahalı satıyorlar. Ama bayağı meraklısı var.







İşte efsaneler. Evde , okulda gizli gizli okunurdu nedense. Kitap kitaptır bıraksalar rahatça okusaydık. Koskoca Cumhurbaşkanımız Özal bile her yerde okurdu. :))







 Bir kaç kitap aldım fuardan, onları da sonra paylaşacağım.