17 Haziran 2014 Salı

İSTANBUL'U YENİDEN KEŞFETMEK ( 1 )





İstanbul doğasıyla, tarihi dokusuyla, kültürüyle, karışıklığıyla dünyanın en önemli şehirlerinden birisi.  O kadar büyük ve karışık bir şehir ki ne kadar gezerseniz gezin, ne kadar bilirseniz bilin gene de görmediğiniz bir yerler mutlaka kalır. Bir de İstanbul deyince Boğaz ve Nışantaşı'nı bilenler var sadece onlar zaten umutsuz vaka. Çoğu tarihi yerlerini eskiden gezmiştik ama bir daha gezmeye değer yerlerini görmeye, yani İstanbul'u yeniden keşfetmeye karar verdik. Yazarı Ayşegül Kaya olan " İstanbul Bitmeden" adlı nefis bir rehber kitap var. O kitabı elimize aldık ve Sultanahmet Meydan'ına geldik.

Karşımızda bütün heybetiyle Sultanahmet Camii. I. Ahmet yaptırmış. Benim en sevdiğim padişah. Çünkü "kardeş katli" kanunnamesini kaldırtmış.











I. Ahmet bu camii yaptırdıktan kısa süre sonra 27 yaşında ölmüş. İlk defa bir padişah savaş ganimetleriyle değil, Osmanlı İmparatorluğu bütçesinden ayrılan parayla bir camii yaptırmış. Ama buna halk küsmüş ve 2 yıl bu camiye uğramamış. Bir özelliği de 6 minareli tek camii olması. O zamana kadar 6 minareli tek camii Mekke camisiymiş. Bunun için I. Ahmet küstahlıkla suçlanıyor o da gitmiş Mekke camisine 7. minareyi yaptırmış. Sultanahmet Camisi, sedef kakmalı kapısı, mavi çinileri, mermer mihrabı ile bir başyapıt. I. Ahmet Sultanahmet Cami'sinin avlusundaki türbede yatıyor.








Tekrar meydana çıkıyoruz. Solda yeşil kubbeli Alman Çeşme'sini görüyoruz. Alman İmparatoru  II. Wilhelm II. Abdülhamit'e hediye etmiş.  Wilhelm hediye etmiş ama İstanbul'a ilk gelişinde Osmanlı Ordusuna Alman tüfeklerinin satışını, ikinci gelişinde de İstanbul-Bağdat demiryolunun Alman firmalarına verilmesini sağlamış. :))
Tekrar meydan da dolaşmaya başlıyoruz. Havuzun olduğu bir alan karşımıza çıkıyor. Burada ahali, sıradan insanlar yargılanır ve idam edilirmiş. 1965 yılına kadar burada idamlar gündüz ve halk önünde devam etmiş. Bu tarihte çıkan bir yasa ile gece ve cezaevlerinde yapılmış.








Geliyoruz sütunlara. Bugünlere ulaşabilen üç adet sütun kalmış.Mısır Obeliski, Örme Sütun, Yılanlı sütun. Yukarıda görülen Mısır Diklitaşı Mısır Firavunu III. Tutmosos için yapılmış. İstanbul'un en eki eserlerinden biri. Nasıl getirildiği günümüze kadar anlaşılamamış ama Karnak'tan İstanbul'a getiriliyor ve Hipodrum'a dikiliyor. Hatta daha da uzunmuş zamanla kırılmış. Sütun pembe granitten yapılmış, üzerinde de hiyeroglif yazılar var.







Sütun buraya yerleştirilirken altına yukarıda gördüğünüz kabartmalı kaide yerleştirilmiş. Bu kabartmalarda imparatorluk locasının görünümü, törenin nasıl yapıldığı gösterilmiş.






Yukarıda birbirine dolanmış üç yılanın bedeninden oluşan Yılanlı Sütun'u görüyoruz. Yapıldığı tarih bilinmiyor. İmparator Konstantin tarafından Delphi şehrindeki Apollon Tapınağı'ndan getirildiği sanılıyor. eskiden Yılanlı Sütunun başları üzerinde altından bir sacayağı, bu sacayağının üzerinde de altın bir kazan varmış. Bu kazanın ne olduğu bilinmiyor. :( Rivayete göre bizans döneminde yarışmaların, kutlamaların yapıldığı günlerde sütundaki yılanların birinin ağzından süt, diğerinden su, birinden de şarap akarmış. 17. yüzyılın sonlarına doğru yılanların başları da yok olmuş.






Örme sütun 32 metre yükseklğinde, kimin yaptırdığı bilinmiyor ama VII: Konstantin tarafından onarılmış. Kesme taşlardan her birinin Anadolu'nun değişik yörelerinden toplanarak inşa edildiğine göre bir rivayet var. Bir inanışa göre Örme Sütunun içinde çok güçlü bir mıknatıs varmış. Bu muknatıs, İstanbul'u depremlerden koruyormuş. Bu sutun ayakta kaldığı sürece, kıyamete kadar da kenti depremlerden koruyacakmış. Yani olması beklenen büyük İstanbul depreminden korkmamıza gerek yok. :))












Ayasofya Camisi'nin duvarlarının bitiminde karşımıza bütün heybetiyle Hürrem Sultan Hamamı çıkıyor. Hürrem'i artık tanımayanımız yok. :)) Osmanlı İmparatoluğu'nda ismini "özel" olarak yazdırmış, ismi İstanbul'da bir semte (Haseki) verilmiş. Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi, Osmanlı tarihinde hiçbir kaynak olmamasına rağmen dedikodusu en çok yapılan kadın. Hürrem Sultan İstanbul'un en büyük hamamını büyük mimar Sinan'a yaptırtmış. 1556 yılında tamamlanmış ve çifte hamam olarak inşa edilmiş. Eskiden yerinde bir Bizans hamamı varmış. Harap halde olan hamam onarılarak Kültür Bakanlığına verilmiş ve halı satışı için kullanılmaya başlanmış. 2010 yılından itibaren gene hamama dönüştürülmüş.
Bundan sonraki postun konusu Osmanlı İmparatorluğu'nun muhteşem sarayı Topkapı.

10 yorum:

  1. Pek çok kez yanından geçtiğimiz, kimisinin hikayesini duyup okuduğumuz ama hep unuttuğumuz eserler...
    Babamın bir sözü vardır, ecdaddan kalan eserlerin yanından geçerken şööyle bir bakar ve : tapu senedi bunlar bu milletin! der.
    Öyle hakikaten...
    Bizans Dönemi'nden hatta çok daha eski dönemlerden kalan miraslara da özen göstermek lazım elbette.
    İstanbul'da bir Don Kişot diye program çıkıyor pazar günleri, sanırım 16 veya 17'de yayınlanıyordu.
    Hiç denk gelmediyseniz, naçizane, önerebilirim.

    Yeni yazılarınızı ilgi ve merakla okuyacağım inşallah:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan böyle yerleri gezip görünce yaşadığı ülkenin daha çok kıymetini biliyor. dediğiniz program nerede çıkıyor anlayamadım, mutlaka izlemek isterim. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
    2. Kanaltürk veya Bugün Tv. Tam anımsayamadım şu an:(

      Sil
  2. Gittim gezdim gordum gercekten Istanbulda gorulesi tarihi yerler var..yilanli sutun un ilk yillarinda yasamak isterdim :) paylasim icin tesekkurler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten o kadar çok yer var ki. Ama mutlaka gezilmesi gerek. adamlar ta dünyanın öteki ucundan geliyorlar ve bizden daha çok bilgileri var. Topkapı Sarayı'na 1 gün yetmiyor adeta bir şehir. Yılanlı Sütunun efsaneleri de ilginç. :) Yorum için teşekkür.

      Sil
  3. Hem gezmekle hem paylaşmakla ne kadar iyi etmişsiniz. Bana, Sultanahmet'i ne kadar özlediğimi hatırlattınız. Benim için gerçek İstanbul, işte o tarihi yarımada, her ne kadar silueti gökdelenlerle gölgelenmiş olsa da. Peki ya yemek kısmı? Tarihi Sultanahmet Köftecisi bir kenara, yol kenarlarında merdiven altında girmeye çekineceğiniz yerlerde öyle güzel kebaplar, güveçler pişiriyorlar ki ya da en umulmadık sokak arasında en leziz ev yemekleri yiyebiliyorsunuz. Gelecek yazınızı merakla bekliyorum.... Sipariş üzerine gezilmez ama hadi Tahtakale'yi, Beyazıt'ı, Kapalıçarşı'yı da (tekrar) gezin ve soluklanmak için, benim yerime Kumkapı'ya atın kendinizi eşinizle beraber... Boğaz kenarında dindirilmezse yorgunluk İstanbul, İstanbul olmuyor :)

    YanıtlaSil
  4. İnanın bana da yabancı bir yer gibi geldi. Çoktandır önünden bile geçmemiştim. Zaten tek Türk de bizdik herhalde. Dediğiniz Sultanahmet köftecisinin haysiyetli olanını biliyorum da çevresinde onlarca çakması açılmış. Bir de mevsim itibariyle herhalde Türklerin yüzüne bile bakmıyorlar.Dediğiniz yerleri de mutlaka gezeceğim. Boğaz tarafı tama işin çünkü orada oturuyorum. :) Teşekkür ederim güzel yorumunuza.

    YanıtlaSil
  5. Yazdığınız gibi, bu eşsiz ve emsali olmayan güzel şehri ne kadar gezersek gezelim illaki eksik kalan, adım at(a)madığımız yerler vardır. Talebelik hayatımdan önce (çocukluğumda) dayımın suadiye'de ki ahşap evi bir orman içindeydi. Şimdi betonlaşmış parklar... içinde balıklar yüzen doğal havuzları ara ki bulasın... Paylaşım için teşekkürler İlhan bey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Heryeri çirkinleştirmek için yarış içindeler. Güzelim Göztepe Parkını ne hale getirmişler. Suni bir çiçeklendirme merakı. Aynı şekilde baba tarafından bizim akrabalarında Suadiye'de ağaçlar içinde bir yerleri vardı. Fettah Yalısı mıydı adı acaba öyle hatırlıyorum. Teşekkür ederim yorumunuza.

      Sil