27 Mayıs 2013 Pazartesi

DÖNÜŞ - AYŞE KULİN

Ayşe Kulin'den gene inanılmaz sürükleyici bir roman. Aslında bir önceki kitabı "Bora'nın Kitabı" ile içiçe bir konu. Karekterler de aynı. Bize aykırı gelen hatta olamaz böyle bir şey dedirten bir konuyu işliyor.



Ekonomik durumları çok iyi olan, düzgün eğitimleri, düzgün işleri olan tipik bir Türk ailesi. Küçük oğulları Can'ın trafik kazasında ölmesiyle yaşamları alt üst oluyor.




Roman kızları Derya ve annesinin anlatımıyla yazılmış. Babalarının bir aldatma olayı her şeye tuz biber ekiyor. Ama bu sıradan bir aldatma değil. Karısını bir erkekle aldatıyor. Hem de kızının da aşık olduğu Bora ile. :(( Ne kadar ters geliyor değil mi? " Bora'nın Kitabı" nı okuduktan sonra bir tv kanalındaki tartışmada bu  şekilde yaşayan yüzlerce Türk ailesi olduğu söylenmişti.



Rahmetli anneannemin mezarından başımıza taş yağacak dediğini duyar gibi oluyorum. Ama Ayşe Kulin'in anlatımı müthiş. Çok hüzünlü bir sonla bitiyor roman. İnsan kendini kasıyor ister istemez. Alıp okumaya başlarsanız elinizden bırakamayacağınıza iddiaya girerim. Daha çıkalı 1 hafta falan oldu zaten.

Tam da hayatının yoluna girdiğini sandığı günlerde, önce annesinden gelen bir haber, ardından eski bir şapka kutusunda bulduğu mektuplar...

Derya'nın, iki yıldır sümenaltı edilen gerçekleri bir tokat gibi
öğrenmesi, onu dünyanın bir megakentinden ötekine savuracak, kaderi onu sarı bir sonbahar günü, açılıp açılmayacağını bile bilemediği bir demir kapının önüne kadar taşıyacaktır. Genç kız, acaba gizem dolu bu perdenin ardına geçebilecek midir?

Öğreneceklerini kabul edebilecek, kabul etse bile sindirebilecek midir?

O kapı açılırsa elbette...

Dönüş, aldatmanın, aldatılmanın, affetmenin, acıtan gerçeklerin
romanı.
(Tanıtım Bülteninden)
Türkçe
296 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm 
İstanbul, 2013, 1. Basım
ISBN : 9789751415622 

23 Mayıs 2013 Perşembe

KAN KOKUSU - TESS GERRITSEN

Ahmet Ümit'in yaz sonu çıkacak kitabını sabırsızlıkla beklerken, aynı tür yazan Tess Gerritsen'in Kan Gölü adlı kitabını nihayet okuyup bitirdim ve paylaşıyorum. Nihayet diyorum çünkü ilk bölümde çok karekter olması, olayların oradan oraya atlaması yavaş okumama sebep oldu ama sonradan bir sardı elimden bırakmadan okudum. Bu aksaklıkta çevirinin düzgün olmaması da etkili bence.





Kitap Martı Yayınları'ndan çıkmış, ilk baskısı ekim 2012. İlkin İnanç çevirmiş. Dozu gittikçe artan tam bir gerilim kitabı. Dr. Elliot'un kocası ölmüştür ve tek oğlu Noah'la Yaşamaktadır. Ama Noah'ın serseri yaşamı yüzünden bulundukları yeri bırakarak küçük bir kasabaya yerleşirler. Noah bu yeni yerde de rahat durmaz ve  birçok olaya karışır. Bu küçük kasabada garip şeyler olmaktadır. Gençler aniden saldırganlaşmakta ve bunun sonucunda ailelerini, öğretmenlerini öldürmeye varan olaylar meydana gelmektedir.Yapılan bütün tetkikler normal çıksa da Dr. Elliot, çocukların devamlı girdikleri gölde bir bakteriden şüphelenir. Bu kasabadaki polisiye olayların çokluğu Dr. Elliot ile polis şefi Lincoln arasında duygusal bir durum yaratır haliyle. :)) Bir takım entrikalar da giriyor işin içine ve ortaya müthiş bir gerilim romanı çıkıyor.


Bu arada Can Yayınları kitaplarının hemen hepsi (son çıkanlar hariç) D&R larda 5 tl. den satılıyor. Bir fırsat yaratın gidin yüzlerce kitap arasından mutlaka kendinize göre kitaplar bulacaksınız.



Benim bugün aldıklarım Dıane Haeger'in Yakut Yüzük, Nadeem Aslan'ın Kaybolan Sevgililere Yollar, Nilüfer Kuyaş'ın Ada'daki Ev. Etiket fiyat toplamları 80 tl. Ama ben 15 tl.ye aldım bu fırsatı kaçırmayın.




Bu kadar okunmayı bekleyen kitap varken dayanamadım Ayşe Kulin'in daha bugün çıkan hatta ben gezerken  d&r da raflara diziyorlardı, Dönüş adlı romanını da aldım. Hatta bu akşam okumaya başlıyorum. Okudukça bu kitapları paylaşacağım sizinle. Hoşçakalın.

19 Mayıs 2013 Pazar

KİTAP FUARLARI


Geçen hafta çok sevindiğim ve tekine de katıldığım iki etkinlik vardı. Yemek bloğumda da bahsettiğim myworldinthebooks.blogspot.com da gördüğüm 5. Kocaeli Kitap Fuarı ile ilgili paylaşım bana o kadar ilginç geldi ki burada da bahsetmeden edemeyeceğim. İki bin kitabı fuar bahçesinde ağaçlara asmışlar ve fuara gelenler alabildiği kadar alıyorlar. Düşünsenize ağaçlardan kitap topluyorsunuz. Özellikle çocuklar için ne kadar özendirici. Slogan da müthiş. " Ağaçlar Kitap Açtı." Hangi partiden olursa olsun kim yaptıysa helal olsun.




Ben o arkadaşın bloğundan çektim fotografı çok net değil ama gözüküyor işte ağaçta kitaplar.



Yemşyeşil ağaçlıklı bir yol ve sıra sıra kitaplar. Müthiş gerçekten.




Bu fuarda ikinci güzel olayda fuar alanına bir çeşme yapmışlar ve içinde sıcak çorba var. Yanında da kağıt bardaklar doldurup alıyorsunuz çorbanızı. Çorba çeşmesi ne kadar ilginç. Haberim olsaydı bu fuarın tarihinden, atlar giderdim İstanbul'dan ne kadarcık yol ki.

Geçen haftanın ikinci güzel haberi Cumartesi günü oğlum Tunca'nın telefonuyla geldi. Sarıyer'de iki gün önce bir kütüphane açıldığını, o gün de Soner Yalçın ve Ahmet Ümit'in söyleşisi olduğunu ve kitaplarını imzalayacaklarını söyledi. Tabii bir Ahmet Ümit fanatiği olarak koşarak gittim. Adı " Demirtaş Ceyhun Halk Kütüphanesi". Denizin kenarında çok büyük bir bahçesi var. Bahçede kitabevlerinin standları, karşısında yazarların  kitaplarını imzaladıkları standlar var. Ayrı bir köşeye ağaçların altına bir çardak yapmışlar. Oturma yerleri var orada yazarlarla, şairlerle sohbet ediyorsunuz.






Kütüphanede çoğunluğunu Demirtaş Ceyhun'un ailesinin bağışladığı 5500 kitap var.





Kitabevlerinin standları.






Bu da diğer bir görünüm.






Bir diğer köşede çay bahçesi gibi bir yer yapmışlar. Belediye ücretsiz olarak su, çay, kahve, meyve suyu dağıtıyor. hatta isterseniz Türk kahvesi bile yapıyorlar.






Bu kısım da söyleşi alanı. Çok uzaktan çekebildim konuşan  Rıfat Ilgaz'ın oğlu Aydın Ilgaz. Babası ile ilgili çok ilginç ama bir o kadar da hüzünlü şeyler anlattı. Çoğu hapiste ve hastanede geçen bir seksen yıl. Aydın Ilgaz dört yaşında babası hapiste ve verem. Her gün çok düzenli ve iyi beslenmesi gerekiyor. O zamanlar bir gün kadınlara bir gün de erkeklere ziyaret varmış. Aydın Ilgaz kadınlar gününde küçük olduğu için annesiyle gidebiliyor. Ama erkekler gününde annesi giremiyor. Rıfat Ilgaz hasta mutlak yemek gitmesi gerek. Dört yaşındaki çocuk elinde yemekler, ayağında prangalı işkence görmüş mahkumların arasından geçerek babasına ulaşıyor.Dört yaşında ya. :(( Bir başka anısı da bunu ağlayarak anlattı. Aile Kastamonu'lu. Ilgaz hapse girecek ama Kastamonu'da bütün hapishaneler dolu. Et Balık Kurumu'nun mezbahasında elleri bağlı olarak dört gün bekletiyorlar. Annesi Kandilli Kız Lisesinde öğretmen ve Ilgaz soyadından dolayı okuldan atılacak. Mecburen Rıfat Ilgaz'la ayrılıyorlar.








Bu da büyüteçle bakarsanız anlayacağınız üzere Soner Yalçın. Soner Yalçın benim için hep bir soru işaretidir nedense onun için pek sevmem ama dinledim. En ilginç saptaması bugünkü iktidarın uygulamalarının seçimle gelmiş olan Allende'nin darbeyle indirilmesi ve onu takip eden olayların arasında bire bir benzerlik olduğunu anlatmasıydı. Halkın uyuduğunu, AKP'nin en büyük amacının muhalefeti bölmek olduğunu ve bunu başardığını falan anlattı.

Ha şimdi diyeceksiniz ki Ahmet Ümit ne oldu. Ahmet Ümit'le çardakta güzel güzel sohbet ediyorduk. Kendisinin bir fanatiği olduğumu ve bütün kitaplarını okuduğumu, şimdi de aynı tür olduğu için Tess Gerritsen okuduğumu söyledim. Gerritsen hakkında pek olumlu düşünmediğini, ondan o kadın diye bahsetmesinden hatta burada yazamayacağım şeyler de söylemesinden anladım. :)) Bu arada yeni kitabı yaz sonu çıkacakmış. Tam sıra imzaya geliyordu ki bu sefer büyük oğlum Arda aradı ve GS-TS maçına bilet olduğunu ama bir saat içinde bileti Mecidiyeköy'den almam gerektiğini söyledi. Nasılsa Ahmet Ümit'e daha çok rastlarım ve kitap imzalatırım düşüncesiyle Galatasaray maçına doğru yola çıktım.

Eğer bu güzel günlerde Boğaz havası almak isterseniz Kütüphaneye de uğrayın derim. Hüviyet kaydı yaptırarak istediğiniz kadar kitap alıp okuduktan sonra geri getiriyorsunuz.

9 Mayıs 2013 Perşembe

KARDEŞİMİN HİKAYESİ - ZÜLFÜ LİVANELİ


Livaneli'den bir müthiş roman daha. Bugün bir televizyon röportajında yani ben kitabı okuyup bitirdikten sonra, bu romanı Güney Tayland'da ıssız bir adada dünya haberlerinden ve uygarlıktan uzak bir yerde yazdığını anlattı. Son derece sürükleyici olan bu kitap edebiyatı ve edebiyat tarihini sevenlerin çok hoşuna gidecek.

Duyguları olmayan bir adamın ve kardeşinin öyküsü bir cinayetle beraber işleniyor.Duyguları olmayan derken duygusuzu kastedmiyorum. Çfke, ego, aşk, sevinç, kızgınlık gibi hiçbir duyguyu bilmeyen mühendis Ahmet'in öyküsünün sizi de saracağına eminim.




Podima, Kerberos, Olga, Vudmilla, Arzu, Ali, Swetlena, Hatice Hanım, Muharrem, savcı, gazeteci kız, Mühendis Ahmet ve Mühendis Mehmet bu romanda öyle aakıcı bir dille anlatılmış ki. Kelemine sağlık Livaneli.
Bu romanın müziği Melody Gardot. Yazarken devamlı onu dinlemiş. Gardot fiziğiyle, sesiyle, müziğiyle gerçekten muhteşem.

Serenad fırtınasından sonra Livaneli’den nefes kesen bir roman


Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir. 
Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. 

Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum.